2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı yeniden alevlendi... Hemen yanı başımızdaki ateş yıllardır devam ediyor. Komşudaki sorunların bizim eve sirayet etmemesi mümkün müdür? Tabiki hayır!.. Nitekim; bu kanlı iç savaşın en ağır faturalarından birini ödüyoruz ülke olarak... Milyonlarca Suriyeli yıllardır ülkemizde yaşıyor… Hatta burada doğan milyonlarca Suriye asıllı çocuk artık ‘Türk Vatandaşı’.. Savaş bitse de, huzur gelse de gitmeyecek olan milyonlarca mülteci var aramızda... Suriye’deki sosyo-ekonomik sorunların çok daha fazlasını bizler çekiyoruz bu nedenle...

Hâlbuki ne güzel günlerdi…

Yıl 2007, Halep Olimpiyat Stadının açılışı nedeniyle oynanan dostluk maçında Suriye’nin Al İttihad Futbol Takımı ile Fenerbahçe karşılaştı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad şeref tribününde yan yana maçı izliyor her iki ülkenin bayrakları tribünlerde birlikte sallanıyordu...

Yıl 2008, Dostluk rüzgarları olunca hızıyla esiyordu... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kardeşim dediği Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı ailece Bodrum tatilinde ağırlıyor, her iki ülkenin kardeşliğine, dostluğuna vurgu yapılıyordu...

İki ülke arasında uzun yıllar devam eden PKK terör örgütünden kaynaklı düşmanlık bitmiş, dostluk türküleri söylenmeye başlamıştı. Olması gereken de buydu aslında.. Yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan Suriye, kültürel, sosyal ve ekonomik olarak da bize en yakın ülke konumundaydı...
2011 yılında Arap Baharı etkisiyle başlayan Suriye iç savaşı biranda küresel güçlerin ülke kaynaklarını ele geçirme savaşına döndü! Bir tarafta; Beşar Esad’ı destekleyen Rusya, İran ve Çin.. Diğer tarafta Esad’ın devrilmesi için mücadeleye eden Amerika ve İsrail..

Pekala, Türkiye bu tehlikeli savaşta neredeydi?

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 5 Eylül 2012’de yaptığı açıklamada ; "İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz" diyordu..

Kardeşim Esad’dan, ‘Zalim Esed’ e evrilen süreçte; Biz, Suriye’ye girecekken milyonlarca Suriyeli bize girdi! Sizi bilmem ama ben 2003 yılında Şam’a gitmiş, Emevi Camii’nde namazımı kılmış ve duamı yapmıştım!

Ve bugün…

13 yıldır Beşar Esad’ı yıkamayan Emperyal güçler, son bir hamle ile filmin son sahnesini çekmeye başladılar..

Yine kan... Yine gözyaşı… Ve belki de yine akın akın Türkiye gelecek olan Suriyeli Mülteciler…

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu haritasını masa başında cetvelle çizen emperyal güçler o yıllarda aynı senaryoyu Türkiye Cumhuriyeti’ne de uygulamak istemişlerdi. Anadolu’nun büyük kısmı Ermenilere, Kürtlere, Yunanlılara, İngilizlere pay edilmek istenmiş ancak Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Türk Milleti Sevr paçavrasını paramparça ederek yırtıp atmıştı.

Tam 100 yıldır işte bu emperyal güçler Lozan Zaferinin rövanşını almak istemekte ve Türkiye’yi, Ortadoğu Bataklığına çekmeye çalışmaktadır.

Ortadoğu’yu kan ve gözyaşı bataklığına çeviren Emperyal güçlere karşı birlik ve beraberlik içinde birbirimize daha sıkı sarılarak Misak-ı Milli’yi muhafaza etmek mecburiyetindeyiz… Bunun yolu da; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Büyük Lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği stratejiden geçmektedir:

‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’

Dikkatli olmaz isek; Kardeşim Esad’dan, Zalim Esed’e evrilen süreç bizi 100 yıl sonra yeniden Sevr Antlaşması sürecine sokabilir!

Aman Dikkat!

DERKENAR