Ülkemiz son kırk yılda PKK terörü nedeniyle hem maddi hem de manevi olarak derin yaralar aldı. On binlerce insanımız yaşamını yitirdi. Milyonlarca kişi doğrudan veya dolaylı etkilendi. Ülkenin ekonomik kalkınması, iç barışı ve toplumsal bütünlüğü zedelendi. Türkiye'nin en büyük güvenlik sorunlarından biri oldu.
Soruna çözüm bulmak bağlamında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile DEM Parti heyeti arasında 10 Nisan'da bir görüşme gerçekleşti. Bu konuda son dönemde yürütülen temaslar, kamuoyunda yeni bir çözüm süreci tartışmasını beraberinde getirdi.
Psikolog Dr. Nil Gönce, "Bu tartışmaların yapılabilmesi için öncelikle toplumsal hafızanın, şeffaflık ilkesinin ve devletin güvenlik hassasiyetlerinin göz ardı edilmemesi gerekir" diyerek, PKK Terörünün Türkiye'ye verdiği zararları şöyle anımsatıyor:
PKK, kuruluşundan bu yana sadece güvenlik güçlerine yönelik değil, sivillere yönelik de çok sayıda kanlı saldırı düzenlemiş bir terör örgütüdür. Bu saldırılar sonucunda;
Yaklaşık 40 binden fazla insan yaşamını yitirmiş, binlercesi sakat kalmıştır.
Ekonomik kayıplar doğrudan ve dolaylı yollarla yüz milyarlarca doları bulmuştur.
Güneydoğu'da yatırım ortamı bozulmuş, zorunlu göçler yaşanmış ve toplumsal yapıda derin travmalar oluşmuştur.
Örgütün Avrupa başta olmak üzere bazı dış güçlerden lojistik, finansal ve propaganda desteği aldığı da Türkiye'nin güvenlik politikalarını uluslararası alanda zorlaştırmıştır.
Psikolog Gönce ,herhangi bir siyasi süreç veya çözüm tartışması yapılırken bu derin acıların ve risklerin hafife alınmaması gerektiğini vurguluyor..
Hatırlanacağı üzere, geçmişteki çözüm süreci, belli başlı demokratikleşme adımlarıyla birlikte başlamış; ancak PKK'nın silah bırakmaya yanaşmaması, şehir yapılanmaları üzerinden eylemleri sürdürmesi ve “hendek süreci” ile zirveye çıkan şiddet, bu sürecin toplumsal meşruiyetini zayıflatmıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da terörden bizzat zarar görmüş kesimler, “çözüm süreci” söyleminin tekrar gündeme gelmesini kaygıyla karşılamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın DEM Parti heyeti ile görüşmesi, demokratik siyasetin gereği olarak değerlendirilebilir. Ancak halkın hafızasında "çözüm süreci yeniden mi başlıyor?" sorusu endişeyle sorulmaktadır. Bu nedenle, süreçte şeffaflık, kamuoyuna bilgi verme ve devletin kırmızı çizgilerinin açıkça belirtilmesi elzemdir.
DEM Parti'nin, şiddeti açıkça reddeden, toplumsal birlik ve anayasal sınırlar çerçevesinde hareket eden bir siyasi çizgiyi benimsemesi; Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt yurttaşların siyasal temsili açısından önemli. Ancak bugüne dek yaşananlar, partiye olan güveni zedelemiştir. Bu nedenle, DEM Parti'nin sadece siyasi temsil değil, terörü dışlayan net bir duruş sergilemesi beklenmektedir. Toplum, meşru siyaset ile silah arasında kesin bir çizgi çekilmesini istemektedir.
Siyasilerin, siyaset psikolojisi hakkında da bilgi sahibi olmaları gerektiğini ifade eden Dr. Gönce şu değerlendirmeyi yapıyor: Erdoğan-DEM Parti görüşmesi, mevcut konjonktürde önemli bir adımdır. Ancak bu görüşmenin çözüm süreci gibi algılanması, halkta geçmiş travmaları tetiklemektedir. Her türlü çözüm arayışı, öncelikle:
PKK’nın kesin ve geri dönülmez biçimde silah bırakmasıyla başlamalı,
Toplumsal hafıza ve güvenlik öncelikleri göz önüne alınarak, şeffaf ve hesap verebilir şekilde yürütülmeli,
Siyasi partiler, demokrasi sınırları içinde hareket ettiğini kanıtlamalıdır.
Türkiye, barışa ve huzura elbette layıktır; ancak bu barış adaletle, şiddeti dışlayarak ve toplumun tüm kesimlerinin güvenini kazanarak sağlanmalıdır.
Kritik temasların sürdürüldüğü bir dönemde Gönce gibi siyaset psikolojisi üzerinde uzmanlaşmış bir dostumun değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak istedim.