Son günlerde nelere şahit oluyoruz Ya Rabbim? Yanı başımızdaki Ortadoğu, ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda sorunlar yumağı olmuş! Ateşkese rağmen mazlumlara uygulanan zulümler devam ediyor. İçeriye baktığımızda; İhmaller ve denetimsizlikler neticesinde yaşanan ucuz ölümler... Emekli ve işçilerin duyulmayan feryatları… Çarşı-pazardaki sönmeyen enflasyon ateşi… Siyasi gözaltılar, tutuklamalar… Karşılıklı suçlamalar…

Sus! Konuşma! Konuşursan yanarsın!

İyi o halde hiç bu konulara girip başımızı ağrıtmayalım. Bugün sizlere büyük halk şairimiz Yunus Emre’yi anlatayım isterseniz… Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi büyük halk şairimizi şöyle tanıtıyor bizlere:

Yunus Sarıköy’de yaşayan, çiftçilikle geçinen fakir bir kişidir. Önce buğday almak üzere Karahöyük’e gider, bir süre Hacı Bektaş-ı Velî’nin yanında kalır, geri döneceği sırada buğday yerine Hacı Bektaş-ı Veli ona “nefes” vermeyi teklif eder fakat Yunus ısrar edince kendisine dilediği kadar buğday verilerek gönderilir. Köyüne yaklaştığı esnada gafletinin farkına varan Yunus Emre, buğdayın bir gün tükenip nefesin ise tükenmeyeceğini düşünerek tekrar tekkeye döner ve nasip ister.

Durum Hacı Bektaş-ı Velî’ye arz edilince O, “Bundan sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini ondan alsın” der ve onu Tapduk Emre’ye gönderir. Yunus da Tapduk Emre’nin yanına varıp durumu ona anlatır; Tapduk Emre halinin kendisine malum olduğunu, hizmet edip emek vermesi halinde nasibini alacağını söyler.

Yunus, kırk yıl boyunca erenler meydanına eğrinin yakışmayacağı düşüncesiyle tekkeye sadece düzgün odun taşır. Erenlerinin Tapduk Emre’nin tekkesinde toplandıkları bir gün; mecliste Yunus Emre ile birlikte Yunus-ı Gûyende denilen başka bir Yunus daha bulunmaktadır. Tapduk Emre cezbeye gelince Gûyende’ye, “Yunus, söyle!” der, fakat Gûyende işitmez. Tapduk bu sözü üç defa tekrarladığı halde Yunus-ı Gûyende yine işitmez.

Bu defa Yunus Emre’ye dönüp, “Yunus, vakit geldi, o hazinenin kilidini açtık, nasibini aldın, hünkârın nefesi yetişti, sen söyle!” der. Gönlü açılan, gözlerinden perde kalkan Yunus “şevk denizine düşüp” inci ve mücevher değerinde sözler söylemeye başlar!

İşte o sözlerden biri de; ‘’Zulüm ile Abâd Olanın Akıbeti Berbat Olur’’ lafzıdır!

Anlayana çok şey anlatır bu söz!

Yüce kitabımız Kur’an-Kerim’de de ifade edildiği üzere zulmün her çeşidi haram kılınmıştır. Zalime yardımcı olmak da zulümdür. Müslümanlar, daima mazlumun yanında zalime karşı tavır almakla mükelleftir. ALLAH (cc) şöyle buyuruyor bizlere; “Siz zâlimlere meyletmeyin ki size ateş yapışmasın. Hâlbuki Allah’tan gayri sizin dostunuz yoktur. Binaenaleyh zalimlere meylederseniz, hiç kimse tarafından yardım olunmazsınız.” (Hud, 113)

Yine İslam Ansiklopedisi’nde yazılanlara göre; Zalimler şu hususu çok iyi bilmelidirler ki, zulüm ile payidar olmak mümkün değildir. Akıbet dünyada zillet ve perişanlık, ahirette ise azap üzerine azaptır. “Allah zalime (bir müddet) mühlet verir. Onu yakaladığı zaman da felâh vermez.” (Buhari-Müslim)

Nahl Suresi 90. Ayet ’de ‘’Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’’ denilmektedir.

İster dinlersiniz... İster dinlemezsiniz! Bu sizin bileceğiniz bir şeydir. Ama şunu bilin ki; suçsuz günahsız insanlara zülüm eder, fenalık yaparsanız bu dünyada zevk-i sefa sürsenizde akıbetiniz Cehennem-i Zümera’dır!

Anlayana!

DERKENAR