"İnsan bir şeyi sevmeden anlayamaz." der
Goethe. Doğrudur çünkü ancak severseniz empati kurarsınız ve empati
kurduğunuzda da anlarsınız. Günümüz insanının belki de en büyük eksiğidir
sevgi. Hiç bir şeye tam anlamıyla vakit bulamayan bu çağın insanı, sevgiyi de
yeterince içselleştirememenin acısını yaşıyor şimdi. Ne kendi mutsuzluğuna çare
buluyor, ne de başkalarını mutlu edebiliyor.
Oysa bazı insanlarsa, içlerindeki sevgi ve olumlu
duygularıyla şifa gibi geliyorlar insana. Onların hayatımızdan ve gönlümüzden
çıkmalarını hiç, ama hiç istemiyoruz. Çünkü onların varlığı, mutlu ediyor
bizleri. Sevgiyi ve empatiyi geliştirerek o insanlardan olmayı ve o insanları
çoğaltmayı görev edinmeliyiz kendimize. Yaralanmış ve örselenmiş ruhlarımızın
şifaya ihtiyacı var çünkü. Mutluluğun anahtarı da bu olsa gerek.
"Bildiğini yaşayamıyorsa insan, yalnızlaşır ve
mutsuz olur. Mutluluk, insanın düşündüğü, söylediği ve yaptığı şeylerin uyum
içinde olduğu andır" der, Gandi.
Söz konusu insanın mutluluğuysa, sevgi, empati ve
özgürlük duygularının bireyde gelişmesi ve bir yaşam kültürü haline gelmesi
zorunludur. İnsanlarımıza bu değerlerin eğitimini vererek toplumda huzuru ve
birlikteliği sağlarız. Doğan Cüceloğlu'nun "Korku Kültürü" kitabından
alıntı yaptığım "Colorada Üniversitesi Gençlik Programı İlkesi" bence
eğitimin evrensel değerlerin öğretilmesindeki önemini de çok güzel özetliyor.
Çünkü yaşamın, birey için mutlu bir yolculuk olmasını ancak böyle
sağlayabileceğimizi anlatıyor: " Değerler, neye hangi önceliği vermemizi
söyleyen rehberlerdir. Çocuklarımıza öğrettiğimiz değerler, onların
vicdanlarının temelini oluşturur. Kişiliklerine bütünlük getirir. İnsanlara
yardım etmesini sağlar. Kendi ayakları üstünde durmasına yardımcı olur. Yanlış
ve doğru davranışı birbirinden ayırt etmesini olanaklı kılar. Ve en önemlisi,
yaşamın mutlu bir yolculuk olmasını sağlar." Çok doğru değil mi? Ama
çocuklarımıza öğreteceğimiz en önemli değer; "sevgi" olmalı. Herşeyin
başı "sevgi" çünkü. Sevgiyle kalın...