Bir bayramı daha geçirdik ama ne sevincimiz var ne de umudumuz! Sanki topluca aynı kabusu görür gibiyiz! Acımasızlık, zulüm, haksızlık, adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk, hatta açlık, etrafa pervasızca dehşet saçan ve korunan zorbalar, her gün dayak yiyen, öldürülen kadınlar, sapıkların elinde tecavüze uğrayan çocuklar, bütün bunlar yetmezmiş gibi vahşice eziyet edilen öldürülen hayvanlar, hırsızlar, arsızlar, dolandırıcılar yaşamımızı korku dolu bir kabusa çevirdiler.
Artık uyanmak istiyoruz bu kabustan, ama her şey öyle gerçek ki; kabus farz etmek istediğimiz şey; korku dolu yaşamımızın ta kendisi!
Hepimizin ruh sağlığını bozan bu güvensiz yaşam, insan ilişkilerini de olumsuz etkiliyor hiç kuşkusuz!
Aslına bakarsanız, psikologlar ve psikiyatristler de bunca hırpalanmış ruhlara yetersiz kalıyor gibi!
Ne yapmalı da güne umutlu ve neşeli başlamalı diyorsanız;
Farz edin ki, güçlünün güçsüzü ezmediği, orman kanunlarının ve kaba kuvvetin olmadığı, hak ve hukukun düzenli işlediği bir ülkedesiniz.
Farz edin ki; Eğitim, sağlık, barınma konuları devletçe sizin için parasız düzenlenmiş!
Farz edin ki; Ekonomi de hakça bir düzen sağlanmış, herkesin işi, gücü, keyfi yerindeymiş! Kimseye torpil uygulanmıyormuş!
Farz edin ki; o çok mutlu, kuzey Avrupa ülkeleri ve Finlandiya kadar mutlu, onlar kadar özgür ve onlar kadar adaletli bir ülke olmuşuz!
Farz edin ki; Ülke halkının refahından çok, kendi refahını düşünen, zulmeden, güven vermeyen ve suç işleyen herkesin, cezalandırıldığı, toplum dışına itilip, ayıplandığı bir düzen gelmiş ve insanlar bu düzeni sürdürmeyi ilke edinmiş…
Farz etmek bile iyi hissettirdi değil mi? Ama bir de şöyle düşünün; bu farz ettiğimiz güzel şeyleri, biz ve gelecek kuşaklar gerçekleştirebiliriz. Sakın imkansız demeyin! Ne zaman bir şey hakkında “imkansız” diye düşünsem, ya da umutsuzluğa kapılsam, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Söylev” ( Nutuk) kitabını okurum. O kitapta, yıkılmış, işgal edilmiş, orduları dağıtılmış bir imparatorluktan, bütün güçlü emperyalist ülkeleri yenerek yeni bir Cumhuriyet yaratmış ve umudunu, inancını, hedefini hiç kaybetmemiş insanların başarısını görürüm. O yüzden de bu çağda ve bu imkanlarla, “imkânsız” diye bir şey yoktur! Yeter ki yeterince isteyelim. Bir gün bizim ülkemiz de Atatürk’ün dediği gibi; “Muasır medeniyetler seviyesine” erişecek. Hayallerimiz gerçeğe dönüşecek!