“Türk Ordusunda askeri eğitimle beraber ahlak ve maneviyatın yükselmesine ve milli duyguların yükseltilmesine bilhassa itina olunur.” (TSK İç Hizmet Kanunu Mdd. 39 )
Bu yazıya Kuleli Askeri Lisesinin koridorlarında rastlamıştım. 15 Temmuz 2016 tarihinden önceydi ve okul koridorlar duvarında bir panodaydı bu yasa maddesi... Küreselleşme aşıklarından korkmadan bu felsefeyle öğrenci yetiştirdikleri için yönetici subaylardan gurur duymuş, kutlamıştım. Şimdi o yazı o duvarda mı hala bilmiyorum. İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinde bu 39 ncu madde hala var mı onu da merak etmiyor değilim. Bu gün Bilkent Lisesinin, Edirne Anadolu Lisesinin, Erzurum İmam Hatip Lisesinin ya da Hakkâri Lisesi'nin duvarlarına buna benzer eğitim hedeflerini gösteren yol gösterici sözler yazabilir mi okul yöneticileri? Bilmem!
Devleti koruyan, kollayan ve ona vefa borcu olan askerlikten başka bir meslek grubu yoksa eğer devlet de yok olacaktır, millet de bölünecektir, vatan da parçalanacaktır! Bence devletin korunması ve kollanması, vatanın parçalamaması ve milletin bölünmemesi için askerlerden önce dikkatli olması gerekenlerin başında öğretmenler, hukukçular ve Mülkiyeliler gelir. Nerede Mustafa Kemal Atatürk'ün “İrfan Ordusu” dediği öğretmenler? Bir kaçınılmaz sona doğru başıboş gidiyor benim ülkem...
Ve hala bu ülkemin insanları kabadayı Tekadam’a oy, yılışık gazetecilere pay ve salya sümük imamlara itibar veriyor. Demokrasi denilen şey artık kahvede okey taşını istediğin keyifle atmak zannedilmektedir! Sözlerime gülüp geçenler, yapılacak ilk genel seçimin sürecini bu gözle izleyiversin. “Umut Mehmed’in ekmeği, ye Mehmet ye!” demiş atasözü ama şimdiki Mehmetlerin umutları çocukları değil, kendileri olunca insanın umut edesi de yok oluyor.
Milli Savunma Sekreteri Bay Yaşar Güler, (kendinden önceki sekreter gibi) hiçbir liderlik özelliği olmayan, zincirleme şanslarla o makama gelip Türk Ordusundaki büyük deneyimlerle kurulmuş terfi ve tayin adaletine ses çıkartmamaya devam etmektedir. Türk Ordusunun bozulan eğitim sistemi, bozulan sağlık sistemi ve bozulan hukuk sistemi dokuz yıldır aynen devam etmektedir. Dünya çapındaki bir ordunun sahibi olan Türk milleti ordusuna küsmüştür. Ordunun içindeki komutanların küçüğünden büyüğüne hepsinin liderlik özelliklerini kaydeden düşmana gün doğmuş, ordumuzun caydırıcılık etkisi ortadan kalkmıştır. 15 Temmuz 2016 gününden itibaren caydırıcılığın, moral ve motivasyonun çöküşü, ordunun milletten kopartılıp tek kişiye teslim edilmesiyle halen devam etmektedir. O günden bu güne intiharı düşünen bir komutan olmadığı gibi bir Korgeneral hariç istifa eden birisini bile duymadık. İntihar demişken buraya aklıma gelen intiharları yazmalıyım.
Enver Paşa'nın en ileri muavinlerinden Süleyman Askeri Bey Bağdat’ta İngilizlerle muharebede mağlup olduğu için intihar etmişti.
Çiğiltepe bir türlü alınamıyordu. Muharebelerin en yoğun yaşandığı yerdi. M. Kemal Paşa Reşat Bey'le konuşmak istedi. Telefona Emir Subayı Üsteğmen Bozkurt Kaplangı çıktı.
“Reşat Bey'i istemiştim!”
Bozkurt zorlukla, Reşat Bey az önce intihar etti efendim..." dedi, "…size bir açıklama bırakmış.” “Nedir, oku?” dedi Komutan. Peki, okuyorum: 'Yarım saat içinde size o mevzii almak için söz verdiğim halde sözümü tutamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.” Üsteğmen, Başkomutanın teselli edici sözlerini ağlayarak dinlemişti.
Yunan subayı Yarbay Saketas, bizim Büyük Taarruz sonrası teslim olmamak için intihar edecektir.
Hitler yenildiğinde bütün Almanları acı içinde bırakıp intiharı seçmiştir.
30 Mayıs 1960 günü DP İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik, tutuklu bulunduğu Harp Okulu'nda pencereden atlayarak intihar etti. 26 Eylül 1960 günü Celal Bayar, tutuklu bulunduğu Yassıada'da bel kemeriyle intihara teşebbüs etti.
27 Mayıs İhtilali subaylarından Alb. Orhan Kabibay: “İnsanlar şerefleri ile yaşamalıdırlar. Devrim yapıcıları şereflerine çok titiz oldukları için bu büyük devrimi gerçekleştirdiler. Şerefsiz bir ömür, şaşaası da olsa, yürütülmeyecek kadar değersizdir. Defalarca tekrar etmişimdir. İktidarı devrettikten sonra hep beraber aynı anda intihar edelim diye. Tarihte misli görülmemiş bir şeref abidesi olurdu. O zaman hakikaten “Altın Heykellerimizi” ibretle ve huşu ile seyrederdi nesiller… Fakat bu olmadı birbirimizi yedik.”
Sayın Savunma Sekreteri, intihar çözüm değildir ama bazen bütün ordunun namusunu kurtarır. İntihar edemiyorsanız istifa edeceksiniz, etmelisiniz. Tarih, sizi de sizden önceki ve şimdiki ilk sicil amirlerinizi de kötü anacaktır.