Gazetecilerin kalemlerini kalkan gibi kullanarak bilgi kirliliği ve otoriter saçmalıkların karanlık bataklığında cesurca mücadele edebildikleri büyük illüzyon. Teoride kahraman bir hikaye gibi gözüküyor sahip olduğu adalet ve doğruluk için savaşan kudretli bir güç. Gerçekse, basın özgürlüğü genelde ekonominin karanlık kuyusunda yürüyen ve günlük kazançları arasında mekik dokuyan gazetecilerin komedi şovuna dönüşüyor.

Önce gazetecilerin ekonomik çilelerine bir göz atalım. Şöyle düşünün: Bir zamanlar hakikatin yiğit savaşçısı olan bir gazeteci, şimdi geçim sıkıntısı çekiyor, anca acil durumlarda hazırlanan erişte çorbası ve gelecek maaşının atlamamasını umut ederek yaşıyor. Bu, bir süper kahramanın pelerinsiz kalarak kötülere spatula ile karşılık vermesi gibi bir şey. Medya endüstrisinin mali krizi, birçok saygın gazeteciyi tıklama ve reklam kırıntılarıyla geçinen bir içerik fabrikası çalışanına dönüştürdü.

Dünyanın birçok yerinde gazeteciler, yolsuzlukları ve beceriksizlikleri açığa çıkarmak zorunda kalırken kafe çalışanı maaşı kazanıyorlar. Barista kadar maaş alamayan eğitimli gazetecilerin, üzerine birde her gün tehdit ve yasal tac*zlerle karşı karşıya kalmayı düşünün. Gerçekten mükemmel bir fırsat “bu işi alabilirsin, zorlukların üzerine hem tehdide maruz kalacaksın hem de seni aç ve mutsuz tutmamız garanti” deniliyor.

Basın özgürlüğünün pırlanta gibi parlatıldığı ülkelerde, gazeteciler belirli konuları son köpek kurtarma hikayeleri ya da yemek pişirme tarifleri gibi kapsayabilirler, ama hükümet skandallarını ya da kurumsal yanlışları gündeme getirirlerse, birden aslanların olduğu bir kuyuya düşmüş gibi hissederler.

Basın, eğlendirebilir, herkesin gözü önünde şovunu yapabilir ama gerçek meselelerle ilgilenmeye kalktığında, kendini ateşin içinde bulur. Öte yandan, gazeteciliğin ekonomik gerçeği, düşük maaş, yüksek stres ve sürekli sansür tehdidiyle birlikte, bir şaka gibi devam eder. Yani, işte basın özgürlüğüne: gazetecilerin palyaço, bütçenin bir komedi unsuru, sansürün ise son akt olduğu büyük gösteriye. Absürtlüklerle ve ironiyle dolu büyük bir performans, burada gerçek espri, basın özgürlüğünün demokrasinin bir direği olması gereken bir dünyada genellikle mali çöküş ve sansür arasındaki dengesiz bir yürüyüş olduğu olabilir.