Dün öğrendiğimiz bu olay, insanlık adına utanç verici ve derinden üzücü. Tarikat ve benzeri kuruluşlarda yaşanan olayların ardı arkası kesilmiyor. Bu durumun temel nedeni, bu yapıların yozlaşması mı, yoksa bazı art niyetli kişilerin bu kurumları kötü göstermeye çalışması mı, bilinmez. Ancak şu bir gerçek ki, bu tarz yapılarda hem iyiler hem de kötü niyetliler bulunuyor.

Son olayda Kumluca'da bir derneğin başkanının, derneğe bağlı bir yurtta kalan erkek çocuğunu üç yıl boyunca sistematik olarak istismar ettiği ortaya çıktı. Daha vahim olanı, bu çocuğu tehdit ederek sessiz kalmaya zorlaması ve olayı örtbas etmek için elinden geleni yapmasıdır. Ancak gerçekler hiçbir zaman gizli kalmaz; bu korkunç olay sonunda gün yüzüne çıktı.

Bu tarz vakalarda mağdur edilen sadece çocuklar değildir. Bu kişiler, dini ve manevi değerleri, insanların güvenini ve maddi olanaklarını da istismar ediyor. Eğitim ve inanç amaçlı emanet edilen değerler kötüye kullanılarak, toplumun tüm yapısı sarsılıyor. Olayı araştırma sürecinde iletişim kurulan birçok kişinin sessiz kalmayı tercih etmesi, toplumdaki korkunun ve baskının boyutunu gözler önüne seriyor.

Birine yapılan haksızlık karşısında sessiz kalmak, o suça ortak olmak demektir. İnsanların manevi ve maddi değerleriyle oynamak, sapkın düşünceleri toplum içine taşımak kabul edilemez. Böyle kişiler, toplumdan uzaklaştırılmalı ve adalet önünde hesap vermelidir. Bu sadece bireylerin değil, tüm toplumun korunması için bir gerekliliktir.

Bu tür olaylara sessiz kalmamalı, toplumsal bir duyarlılık geliştirerek tepkimizi açıkça göstermeliyiz. Mağdurların yanında olmak, hukuki süreci takip etmek ve böyle olayların tekrar yaşanmaması için çalışmak hepimizin görevidir.

Unutulmamalıdır ki, kötülüğün yayılması için iyilerin sessiz kalması yeterlidir. Bu olaylar karşısında susmak, insanlığımıza yapılmış bir hakareti kabul etmek anlamına gelir.