Antalya'dan dumanı üstünde birkaç tutam haber sunalım dedik. Öncelikle seçim reklamları...
1) ADAYLAR BİRAZ AYIP EDİYORLAR. Direksiyonda tek bir şoför, altında kocaman bir araba. Yolcu molcu yok. Yüksek desibele ayarlanmış bir ses cihazı ve donatısı, o sokak benim, o cadde senin. Gün boyunca cirit atıyorlar şehirde. Durmadan sınır üstü bir gürültü, ha babam bağırıp çağırırlar.
Sayın adaylar şöyle bir düşünseniz de bu işin maddi, manevi, ekonomik, psikolojik, sosyolojik ve toplumsal kaygılar bakımından genel bir hesap yapsanız acaba daha iyi olmaz mı?
Size Almanya seçimlerle ilgili bir örnek vereyim mi;
Almanya' da seçim dönemlerinde adaylar belli olduğunda cadde sokak bağırıp çağırmak, halkı rahatsız etmek yok. Adaylar TV. Ekranlarında projelerini, amaç ve hedeflerini açıklamakla yetinirler. Seçimler bittikten sonra kazanan adayın resmi o şehrin giriş ve çıkışına asılır. Bir seçim süreci de bu şekilde sonuçlanmış olur. Elin memleketinde böyle güzellikler ardır. Ne gürültü kirliliğine ne görsel kirliliğine izin verilmez. Zaten ekzos emisyonlarıyla kirlenmiş şehirlerimiz, bir de gün boyunca fuzuli ve gereksiz yere adayların reklamı için (+) kirlilik kaydetmeye gerek yoktur. Basit bir hesap yaptık söz konusu reklam minibüsleri 31
Mart'a kadar olan süreçte 30.000 TL civarında mazot yakıyor.
30.000 TL de şoföre verirsek eder60.000 TL. Harcamanın kaynağı, kamu oyunca merak konusu oluyor. Demokrasilerde şeffaflık ve hesap verilebilirlik esası söz konusu olunca bu konuda halkın yargılarını da hoş görmek gerekir diye düşünüyorum.
Diğer taraftan Anayasal bir gerekçe olarak, kaynakların yerinde kullanımı da çok önemlidir.
2) SON GÜNLERDE AÇ MEZARI LAFLARI DUYULMAYA BAŞLADI.
Son günlerde nerede iki kişi bir araya gelse, hangi kahve haneye gitseniz, piyasadan, pahalılıktan, enflasyondan, piyasanın denetimsizliğinden bahsediliyor.
TV kanallarında "dur", "otur" bilmeyen haberlerden ve açık oturumlardaki tartışmalardan da görmekteyiz ki, gerçekten piyasaya bakıldığında insanın sinir sistemi allak bullak oluyor.
Tabir yerindeyse herifler kafalarına göre takılıyor, acımak yok, insaf yok, fakat vatandaşı istismar etmek için ellerinden ne gelirse yapıyorlar. Üstelik satın alınan gıdaların kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, taklit tağşiş durumları da bilinmiyor. Çünkü denetim yok.
Vatandaşın sohbetleri sırasında, böylesine denetimsiz kalmış bir piyasayla alakalı pahalılık sonucu elindeki mahdut durumdaki parayla gerekli ve yeterli gıdaya ulaşamadığından, aç kaldığından bahsederek bu gidişle açlıktan öleceğiz, yani artık aç mezarlarından da bahsetmek gerekir şeklinde serzeniş içinde yakınmalarda bulunduklarına tanık olmaktayız.
3) SAYIN ASAT GENEL MÜDÜRÜNE SESLENİYORUZ;
Cayın Genle müdür, halkımız tartışmalara sebep olan ticari sulara mahkum edilmiştir. Eskiden evimizdeki musluklardan içerdik suyumuzu. Bir lokantaya oturduğunuz zaman hemen bir cam sürahi içinde pırıl pırıl şebek suyunu sunarlardı size, o su müşteriye parasız pulsuz verilirdi. Şimdiki zamanda ise lokantalarda ve kahvehanelerde su istediğinizde dayıyorlar pet şişeyi size," ver bakalım 15 TL, 20 TL. Bazı yerlerde daha fazlaya" satıyorlar.
Geçtiğimiz yaz aylarında rakımı 2500 metre olan Toros yaylalarında bir kahvehaneye uğradım. Kahveci dükkanına 40 metre ötede pınar akıyor. Kahveci pet şişede su satıyor. ASAT genel Müdürlüğü süratle hareket ederek çok yönlü bir çalışma yapmak suretiyle kaynak suyunu halka özendirmelidir. Aynı zamanda şebeke suyunda gerekli iyileşmeyi de yaparak içim açısından su cazip hale getirilmelidir. Bu konuda spesifik çalışmalar yapılmalıdır. ASAT Genel Müdürlüğü Toplumsal maliyetleri de dikkate alarak bu işi mutlaka yapmalıdır.