12 Eylül 1980 Askeri darbesinin üzerinden yıllar geçti.

                   O darbede beş general, binlerce derneği, sendikaları, federasyonları, konfederasyonları, sivil toplum örgütlerini göz kırpmadan kapattı. Binlercesinin içinde olan ve işçi sınıfının ödünsüz kitle örgütü DİSK’i “yasa dışı faaliyetleri olduğu gerekçesiyle” gizli örgüt sayarak, yöneticilerini tutuklattı, yıllarca hapiste yatırdı ve sonuçta hepsi aklandı…

                   Şimdi aynı filmi bize AKP iktidarı oynatıyor.

                   Binlerce sivil toplum örgütü (STK) kapatıldı.

                   Bunlardan birisi Çevre Gönüllüleri Derneği’dir.

                   23 Temmuz 2016 gecesi dernek merkezi, mühürlenerek kapatılmıştır.

                   O tarihten bu yana dernek başkanının “derneğin kapatılması gerekçesinin ne olduğuna” ilişkin başvurularına yanıt verilmemiştir. Derneğin içinde bulunan ve başkanının kişisel malı olan eşyalar da geri verilmemiştir.

                   Kapatma eylemli olarak uygulanmış; ancak nedeni asla bildirilmemiştir.

                   Sanki Franz Kafka’nın “Dava” romanındaki olay gerçekleşmiş gibidir; kişi tutuklanmakta, ancak nedenini asla bilmemektedir. Etrafındaki bütün insanlar tutuklu ve takip altında kişi olduğunu bilmekte; fakat tutuklu sayılan roman kahramanı, suçlamanın nedenini öğrenmek için yaptığı bütün çalışmalardan sonuç alamamaktadır. Kitabın sonu çok daha ilginçtir…

                   Çevre Gönüllüleri Derneği; “Kentsel ve toplumsal çevre kültürünün yükseltilmesi için toplumun her kesiminde eğitim faaliyetinde bulunmak” için kurulmuştur. Terör gerekçesiyle ilan edilmiş OHAL (Olağanüstü Hal)’e göre bu bir terörist eylem mi sayılmaktadır?

                   Kentin trafik ve evsel kökenli hava kirliliği, gürültü kirliliği sorunları üzerinde çalışmak, bunlardan kaynaklanan kanser olaylarıyla ve ajanlarıyla savaşmak mıdır terör eylemi?

                   Yoksa katı atıkların (çöplerin) yok edilmesi, geri kazanılması faaliyetleri mi terörist eylemdir?

                   İçme suları, damacana, şişe sularıyla insan sağlığı ilişkileri üzerinde yapılan çalışmalar, insanlarımızın temiz su, temiz gıda ve temiz çevreye ulaşabilmesi bakımından yapılan çalışmalar mı terörist eylem sayılmıştır?

                   Yoksa suçları; kıyı sularımızın, denizlerimizin kirlenmesine neden olabilecek unsurlarla mücadele etmek midir?

                   Kent içinde ve çevresinde bulunan hastane ve diğer tedavi kurumlarındaki tıbbi atıkların yok edilmesine ilişkin araştırma ve çalışmalar mı suç sayılıyor?

                   Bunların hiçbirisi değilse şimdi söyleyeceğim kesin bir suçtur herhalde: yeşil dokunun, yeşil alanların çoğaltılması ve korunması, toprak erozyonunun önlenmesi çalışmaları!

                   Neden suç oluşturur? Çünkü AKP iktidarının tüm marifeti, kentin kamuya ait alanlarını, okul yerlerini, askeriyenin boşalttığı kışlaların yerlerini vb kamusal alanları ranta çevirerek buradan yandaşlara çıkar sağlamaya dayalıdır.

                   AKP iktidarı; kent yağmasına dayalı bir iktidardır. Bunu önleyecek dernekleri elbette istemez. Kentin yeşil dokusunun bozulmasını önlemek için dava açmak, çalışmalar yapmak, park alanlarının konuta çevrilmesine karşı çıkmak en büyük suçlardandır. Elbette bunu yapmayı amaç edinmiş bir dernek sorgusuz sualsiz kapatılmalıdır(!)...

                   Nasıl olsa Anayasa Mahkemesi, OHAL’de çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin yargı denetimine tabi olmadığını, OHAL ilanına neden olan gerekçelerin dışındaki konularda bile çıkan KHK’lerin Anayasaya aykırılığını denetlemeyeceğine karar verdi.

                   Yargı denetimi olmazsa işte böyle olur!

                   Terörle hiçbir ilgisi olmayan, kentlerin yağmalanmasına karşı kurulmuş sivil toplum örgütleri kapatılır, tüm mallarına ve merkezlerindeki kişisel eşyalara bile el konulur ve dernek yetkilileri binlerce dilekçe yazsalar bile hangi suçtan dolayı kapatılmış olduklarını öğrenemezler…