Bütün toplumlarda dilin bir zenginleşme ve evrenselleşme süreci yaşadığı, bunun da okuryazarlık düzeyini etkilediği bilinir. Siyaset, teknoloji ve ekonomi alanlarında olduğu gibi bilim konusundaki yenileşmeler de bunda önlenemez şekilde yönlendiricidir.


Deve sırtında dört ayda aştığı alanı at ile on beş günde geçenlerin, bu süreç otomobil ya da uçakla birkaç saate indirilince etkilenmemesi mümkün değildi. 

13. Yüzyılda tek resmî dil kabul edilen Türkçe'nin, başta Avrupa’nınkiler olmak üzere bütün komşu dilleri etkilemesi doğaldı. Kutsal dil sayılan Arapça'nın iki yüzde bir okuryazar üretmesine karşılık bizde yüzde sekiz-ona erişilmişti. Sonra o da çağdaşlaşmanın zirvesine oturan Fransızcadan etkilendi ve Osmanlıca diye 21.Yüzyılda Fransızcayı da İngilizce aştı…


Ama ikisi de fazla dayanamadı, bugün Amerikan'canın etkileyişi ile mücadele içindeler. Şimdi biz de bilgisayar teknikleri çerçevesinde çocuklarımızın yetişmesini istiyoruz.” diyor kitabın arkasındaki tanıtma yazısı…


“UNESCO’nun 1967’de 8 Eylül tarihini “Dünya Okuryazarlık Günü” ilan etmesinden bu yana her yıl dünyada bu alandaki ilerleme, toplumların her biri ayrı ayrı incelenerek açıklanmaktadır. Cumhuriyet kurulurken bu alanda yüzde onun bile altında -bazılarına göre yüzde 4 hatta 2- olmakla en geri ülkeler arasında bulunduğuna inanılan toplumumuzun 2009’da bu oranı yüzde 88,7’ye çıkardığını UNESCO da kabul ediyor. 


Ama 179 ülke arasında 104 sıradan ileri gidememiş olduğumuzu belirtmesi düşündürücüdür. Bu ortamda öncelikle okuryazarlık kavramının oluşunu açıklamak gerektiği fark ediliyor” diyor Orhan.


Tarafsız, derin bir araştırmaya dayalı, bilgilendiren; bilgilendirdikçe bilinçlendiren bir araştırma/bilim kitabı okumak ister misiniz? 90 yaşında 90 Kitabını yazan ve geçen yıl 17 Nisan 2020 tarihinde yaşamdan ayrılan bu güzel insanın Türkçenin dünya dili olma sürecini anlattığı bu kitabı kaçırmayınız.


Türkçe ve Osmanlıca yanında Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca ve Arapçayı bildiği için kitapları 15 ülkenin arşivlerine ait belgelerle zenginleşmiş yapıtlardır.


Dopdolu bir yaşam, TGC, Sedat Simavi, Yunus Nadi, Afet İnan Sosyal Araştırma Ödüllerini kazanan yapıtlar…Hain’name, İlk Gazete İlk Polemik, Tamga Pence Tuğra İmza, Curnalcilikten Teşkilatı Mahsusa’ya, Türk Korsanları, Osmanlı’dan 21 Yüzyıla Basın Tarihi, Bir Garip Kişi-Fikret Mualla…Ve bir ömre sığdırılmış doksan kitap…


Bu kitabında Arapça Harflerle bitişik yazılan Türkçenin yüz yılı aşan gelişimi ve yazılarıyla, düşünceleriyle 7 yaşındaki çocuklarımıza altı ayda okuma-yazma öğreten Latin harfleriyle yeni abece (alfabe)’nin kabulüne kadar -Hareke’yi çözerek dili kolaylaştırma girişiminden Arap Alfabesinden kopuşlara ve Cumhuriyet’te yeni Türk Harflerine geçişe kadar yüz yıllık bir gelişimi serüven kitabı gibi sıkılmadan okuyacaksınız.


Yeni Türk Harflerinin dünyadaki yankıları ve 21 Yüzyılda dilimizin durumunu ortaya koyan bilgiler, belgeler, dipnotlarla dolu inanılmaz güzellikte bir kitap… Bu kitapla Türkçe’nin ne kadar köklü bir dil olduğunu bir kez daha anladığımız gibi Batı ile doğu arasındaki uygarlık farkının da sadece teknolojik buluş ve ekonomik üstünlükten değil aynı zamanda okuryazarlık, kişi başına yıllık kitap okuma oranları ile yazılan kitap sayısından kaynaklandığını üzülerek anlıyoruz.


1826 yıllarında Avrupa’da okuryazarlık oranı %97’lerde iken bizde (Osmanlı’da) yüzde üçlerde olması, aramızda 300 yıllık fark olduğunu (ne yazık ki) gösteriyor. Bu nedenle Avrupa harplerle yerle bir olduktan sonra bizden çok daha hızla ayağa kalktı. Çünkü okuyan ve yazan, iyi eğitilmiş toplumlardı. 


Yüksek Öğrenim görmüş, her meslekte yetişmiş uzmanlaşmış kadrolara sahiptiler. İyi eğitim görmüş toplumlar çektikleri acıları unutmazlar. Yanlış yöneticileri seçmezler, kandırılarak seçmiş bile olsalar kısa zamanda tarihin çöplüğüne gönderirler. Uyanık bir toplum ülkesinin topyekûn soyulmasına, devlet yöneticilerinin hırsızlık yapmasına, eşitsizliğe, adaletsizliğe izin vermez.