Kadınların her türlü şiddetten korunması için imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabulünden önce İstanbul’daki toplantıya katılan KEFEK’in (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu) CHP’li tek erkek üyesi bendim.
Bu ileri adımın atılması
nedeniyle övgüler düzenlere; “AKP’de böyle bir kabul doğuya doğru giden bir
gemide batıya doğru koşmaya benzer” demiştim. Ne kadar hızlı ve uzun mesafe
koşarsan koş geminin yanlış yönde gidişini değiştiremezsin.
Yirmi yıldır medya değimiyle
“güdüleme programları” uygulayan AKP iktidarı ve Genel Başkanı her sıkıştığında
“kurt yumağı” yöntemini kullanarak kitleleri ana sorundan uzaklaştırmıştır.
Şimdi de böyle yapıyor.
Türkiye’nin
temel konusu ekonomidir. Ekonomi batmıştır. Üretmeyen, borca dayalı sistem
iflas etmiştir. Merkez Bankası rezervleri ve dolar karşısında Türk Lirası
erimiştir.
Benim milletvekili olduğum
dönemde (2011-15) bile birçok kez bütçeye her yıl 8-10 milyar dolar kaynağı
belirsiz para girmiştir. Katar’dan geldiği tahmin edilen bu paranın
karşılığında ne verdiğimizi asla öğrenemedik. Çok sonra Adapazarı’ndaki
Tank-Palet Fabrikasının verdiğimiz ortaya çıktı…
Ancak önceki gün resmi gazetede
yayınlanan bir uluslar arası sözleşme ile Türkiye’deki suların yönetimine dair
Katar-Türkiye antlaşması yaptığımız anlaşıldı. Hangi suları ne kadar
yöneteceğine dair herhangi bilgi yok. TBMM’nin de bu konuda bilgisi olduğunu
sanmıyorum.
TBMM’nin devredilmesi olanaksız
olan hak ve görevlerinden olan “Uluslar arası Antlaşmalar yapma yetkisi” Tek
Adam tarafından İstanbul Sözleşmesinin Bozulmasıyla ihlal edilmiştir.
AKP iktidarı bir “hile”
iktidarıdır. Türkiye’nin aleyhine olan birçok konuyu geceleyin geç saatlerde,
bir kanuna eklenen önerge ile yasalaştırdığı gibi İstanbul Sözleşmesi gibi
diğer tüm sözleşmelerin iptali yetkisini de TBMM’den ayın yöntemle geçirmiştir.
İstanbul Sözleşmesi kadına karşı
şiddeti aile içinde bile olsa önlemeyi sağlayan uluslararası bir antlaşmadır.
Ancak iktidar tarafından bilerek uygulanması savsaklanmıştır.
İlkokuldan itibaren cinsiyet
ayırımcılığı, kadının ezilmesine karış eğitim dersleri konulmamıştır. Cinsiyete
duyarlı bütçeler yapılmamıştır. Yerel Yönetim ve Devlet Bütçelerine bu konuda
farkındalık yaratmak ve toplumun eğitilmesi konusunda harcama fonları
ayrılmamıştır.
Tam tersine kadın-erkek karma
eğitim yok edilmeye çalışılmıştır. Bütün ortaokul ve liseler imam-hatip
okulları haline getirilerek, müftülere resmi nikâh kıyma yetkisi vererek, yasa
dışı sübyan mektepleri açılmasına göz yumarak daha adını doğru dürüst
söyleyemeyen kızlara türban takılarak kadın-erkek eşitliği dinamitlenmiştir.
Bütün gidiş çağ dışı bir devlet
üzeni kurmak için Cumhuriyeti yıkma yönündedir.
Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nin
iptalini bu iktidarın başına geçireceklerdir. Tenceresinde et değil, dert
kaynayan yoksul kesimin kadınları da elbette daldıkları uykudan yakında
uyanacaklardır.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptali;
İstanbul Kanalı işinde devlet garantisi tanınması, Katar ile Su Yönetimi Antlaşması,
HDP’nin kapatılması davası, bir HDP’li Milletvekilinin TBMM’den polislerle
yaka-paça götürülmesi, hepsi hepsi ekonomik krizi perdelemek için şok
uygulamasıdır.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptali,
çeşitli tarikat ve cemaatlerle ve partilerle pazarlık sonucu yapılmış olsa bile
ekonomik krizi perdeleme amacını ortadan kaldırmaz.
Türk Lirası’ndan altı sıfır atıldığında 1 Lira 25 Kuruş’tan satın aldığımız 1 Euro, 9 Lira’yı geçmiştir. Daha başka bir deyimle; Türk halkı 9 kez yoksullaşmıştır. Sonuç budur!..