Önceki gün katıldığı bir toplantıda konuşan MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, "Şam'a gözünü diken Tel Aviv, Kudüs'te Osmanlı şamarını yer. Tarih bize diyor ki Kudüs'ün ilk durağı Şam'dır. Şam güvendeyse Kudüs de güvende olacaktır. Şam fethedilmişse Kudüs'ün fethi de yakındır" dedi. Bu sözleri ben söylesem eminim ‘’Aklını yitirmiş, kafayı yemiş’’ derdiniz. Önce, terörist başını Meclis’e davet eden ve bu davetinde ısrarlı olduğunu defalarca dile getiren Sayın Bahçeli, şimdide Şam’ın fethedildiğini, sıranın Kudüs’e geldiğini söylüyor! Bu hangi aklın, hangi izanın ürünüdür anlamakta zorluk çekiyoruz doğrusu...

Tüm dünyanın bildiği gibi; 13 yıldır Suriye cehenneminde mücadele eden iki blok vardı... Bir tarafta; Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD kontrolünde bir uydu devlet kurarak Büyük Ortadoğu Hedefinde ilerlemek isteyen Amerika ve İsrail... Diğer tarafta ise Akdeniz’in sıcak sularında yer almak için Esad Rejimine kol kanat geren Rusya, İran ve Çin…

Türkiye neredeydi bu oyunda peki?

Tarihten gelen kültürel bağlar, siyasi ve ekonomik gerçekler, Türkiye’nin, 911 kilometrelik sınır komşusu Suriye’de en etkin devlet olmasını gerekli kılıyordu... Ancak; Amerika, Rusya ve AB bu oyunda baş aktör olmamızı ister miydi hiç? Asla!

Nitekim öyle de oldu… 

Suriye iç savaşı başlar başlamaz, 40 yıldır terörle mücadele eden Türkiye’nin başına bir de YPG/PYD’yi bela ettiler… 2015’den 2020’ye kadar Şah Fırat Operasyonu, Fırat Kalkanı Harekâtı, İdlib Operasyonu, Zeytin Dalı Harekâtı, Barış Pınarı Harekâtı, Bahar Kalkanı Harekâtı adını verdiğimiz askeri operasyonlarımız oldu Suriye’de... 2019 yılında Şanlıurfa’nın Akçakale İlçesinde Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığım süreçte Barış Pınarı Harekâtı’nı bizzat yaşayan ve Şanlı Türk Ordusuna hizmet etme şerefine erişen bir kişi olarak çok iyi hatırlıyorum...

Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD’nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri adı verilen gruplar özerklik ilan etmişlerdi. Türkiye, Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 51. maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenliğini tehdit eden terör örgütü YPG/PYD başta olmak üzere Suriye'nin kuzeyindeki teröristleri etkisiz hale getirmek ve sınır güvenliğini sağlamak için 9 Ekim 2019'da Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatmıştı.

Seçilmiş ABD Başkanı ve önümüzdeki 20 Ocak’ta yeniden göreve başlayacak olan Donald Trump, o günlerde de ABD Başkanıydı. Ve harekâtın başından itibaren Türkiye’ye tehditler savurmaya başlamıştı. "Bir NATO ülkesi olan Türkiye bu sabah Suriye'yi işgal etti. ABD bu saldırıyı desteklemiyor ve bu operasyonun kötü bir fikir olduğunu da Türkiye'ye iletti, Türkiye artık kamplarda tutulan bütün IŞİD savaşçılarının cezaevinde kalmaya devam etmesinden sorumludur. Türkiye IŞİD'in tekrardan varlık bulmasını engellemekten sorumludur" ifadelerini kullanan Trump, ekonomik yaptırımlarla ülkemizi tehdit edip durdu!

Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve diğer ülkeler yanı başımızdaki terör devleti tehdidine rağmen karşımızda saf tuttular! Geçmişi çok çabuk unutan bir milletiz ne yazık ki. O yüzden bunları hatırlatmak, yaşananları hafızamızda tazelemek istedim.

Arz-ı Mevud (Vadedilmiş Topraklar) Gerçeği

13 Yıl süren Suriye İç Savaşı, 13 gün bile sürmeyen Heyet-i Tahriri Şam (HTŞ) yürüyüşüyle sona erdi; BAAS Rejimi yıkılarak yeni bir dönemin kapısı açıldı. Bu yeni dönemde; Emperyalist Güçlerin, Suriye’de istediğimiz gibi at koşturmamıza müsaade edeceğini mi zannediyorsunuz? Amerika ve Rusya yenidünya düzeni için anlaşmamış olsalar Esad yıkılır mıydı hiç? Daha, Beşar Esad’ın uçağı bile kalkmadan İsrail’in Golan Tepelerini aşarak, Şam’a doğru tahkimat oluşturduğunu görmedik mi bu süreçte? Tüm bu gerçeklere rağmen; Arz-ı Mevud denilen ve açık açık ülkemiz sınırlarını da kapsadığı söylenen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) safsatasını Büyük Osmanlı Projesi olarak sunmaya çalışan akıl kime hizmet etmektedir anlayamıyoruz doğrusu!

Sosyal Medyada fütursuzca bağırıyorlar 82-Halep, 83-Şam, 84-Musul, 85-Kerkük diye… Sözüm ona, önce Şam’ı fetheden anlayış yeni hedef olarak Kudüs’ü önümüze koymaktadır. Hamasi söylemlerle Kudüs rüyasında ve sevdasında olanlara son kez ifade edelim; İsrail’in koruyucu meleği ve dayanağı olan Emperyalist Güçler istemesin; Emevi Camii’nde de, Mescid-i Aksa’da da namaz bile kılamayız!

Sevr paçavrasını yırtıp atan Milletiz!

Bakın Beyler..

104 yıl önce Sevr Barış Antlaşmasını imzalayan ve Şanlı Türk Milletini, Anadolu’nun içinde küçük bir toprak parçasında yaşamaya mahkûm ettiren Osmanlı İmparatorluğu’nun bu kararını tanımayarak 7 düvele baş kaldıran, tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir Vatan Müdafaası ile yıkılmış bir İmparatorluğun küllerinden yeni bir devlet kuran Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ortadoğu Bataklığına yeniden çekilmesine vesile olmayın! 

Lozan’da tarihi hezimete uğrayan Emperyalist Güçler bugün intikam peşinde koşmaktadırlar! Uyanın ve sinsi planlarını görün artık!..

Suriye bizim en yakın komşumuzdur

Kültürel bağlarımızın çok derin olduğu ve Arap kökenli vatandaşlarımızla akrabalık ilişkisi olan bir ülkedir Suriye... Bağımsızlığı, Emperyalist Güçlerin işgalinden kurtarılması ve demokratikleşmesi çok önemlidir. Bu konuda elbette komşuluk hukuku içinde elimizden gelen desteği vermek zorundayız. Suriye’nin yeniden ayağa kalkması ve yıllarca süren iç savaş neticesinde harap olan şehirlerinin yeniden imar edilmesi için Türkiye öncü olmalı, Ülkemizde yaşayan milyonlarca Suriyelinin güven içinde evlerine dönmesini sağlamalıdır.

İlkemiz; Yurtta Sulh, Cihanda Sulh olmalıdır

Kurucu Liderimiz en başından rotamızı çizmişti aslında; ‘’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’  

Kısacık ömründe birçok cephede; -barış için- savaşmak zorunda kalan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, savaşmadan, barış içerisinde ve huzurla yaşamak adına Yurtta Sulh, Cihanda Sulh dememiş miydi? Elbette, bu şiardan hareketle vatanımızı ve sınırlarımızı korumak için her türlü mücadeleyi yapmak zorundayız. Vatanımızda gözleri ve emelleri olanlara şiddetle karşı çıkmamız gerektiği gibi hiçbir milletin toprağında da gözümüz olmamalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği Büyük Devlet Adamları Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel ve Kıbrıs Fatihleri Bülent Ecevit ile Necmeddin Erbakan bugünleri görse, bu hezeyanları duysa ne derlerdi acaba? Bence ‘’Şam’ın fethedildiğini, sıranın Kudüs’te olduğunu dillendirmek Büyük Ortadoğu Projesi‘nin ana bileşenine hizmet etmektir’’ derler ve herkesi aklını başına toplamaya çağırırlardı.

İçinden geçtiğimiz bu zorlu süreçte çok arıyor ve anıyoruz O, Büyük Devlet Adamlarını… 

Ruhları şad, mekânları cennet olsun...