Siyasette koltuk kapmanın en kısa yolunu yazmak; “Sana mı kaldı?” diyenler çok olacaktır. Oysa benimki, bir gözlem aslında. Yoksa uzmanlık alanım değil tabii. Ama bu konuda uzmanlaşmış ve en iyi koltukları kapmışların, izledikleri değişmez yola dikkatinizi çekmek isterim. Şimdi anladığım kadarıyla, anlatmaya çalışacağım. Aslında formülleştirilmiş gibi bir yol izleniyor; “koltuk kapmaca” işinde. Şöyle ki;
“Savaş, yanaş, kaynaş” sıralaması, hiç değişmiyor bu formülde.
_ SAVAŞ: Önce sizi, hedefinizdeki koltuğa götürecek partiye verip veriştireceksiniz. Parti genel başkanına en ağır sözlerle yüklenecek ve adeta savaş ilan edeceksiniz. Sesiniz öyle gür çıkacak ki; size inanan bir kitleyi de peşinizden sürükleyeceksiniz. “Yalancı pehlivan” gibi, her yerde sıkı muhalif havalarında gezeceksiniz. Yeterince dikkat çektiğinizde; sıra ikinci aşamaya, yani “ yanaş”maya gelecek!
_ YANAŞ: Bu aşamada, arada bir “suret i haktan” görünüp, muhalif gözüktüğünüz partiyi, ufak ufak öveceksiniz. Eleştirilerinizde biraz daha ölçülü ve kibar olacaksınız. “Ama, fakat, lakin” ile başlayan cümlelerle, karşı tarafa şirinlikler yapıp, “ hem nalına, hem mıhına” konuşarak yanaşma işini hızlandıracaksınız. Tabii bu arada karşı tarafla en uygun koltuk için anlaşıp, kaynaşma aşamasına geçmek için, “muhalif” olduğunuzu sanan insanlara da; ipe sapa gelmez bir bahaneyle, neden kıyasıya eleştirdiğiniz partiye yanaştığınızı da açıklarsınız. Artık yerlerse!
_ KAYNAŞ: İşte koltuğa bir adım kaldı şimdi. Memleketi kurtarma iddiasıyla ortaya çıkıp, kendinizi ve dünyalığınızı kurtarmış oldunuz bile. Size inanıp da hayal kırıklığı yaşayan safdillerin öfkesine karşı da, asla geri adım atmaz ve ne kadar haklı olduğunuzu bağıra çağıra söylerseniz, işlem tamamdır. Sizi döneklikle suçlayanlarla, utandırmak için söz söyleyenlere, gülüp geçeceksiniz tabii. Kaynaşma tamamlandığında, artık koltuklardan koltuk beğenin. Milletvekilliği koltuğundan tutun da, bakanlık koltuğuna kadar bütün koltuklar size açılacaktır.
Peki bütün engelleri aştınız mı? Maalesef hayır! Adınız bir kez “dönek” olunca; size, yanaştığınız partide de pek güven duyulmaz! İşte o güveni sağlamak konusunda bütün dönekler gibi siz de; canhıraş bir biçimde ve “ kraldan çok kralcı” olarak kendinizi ortaya atacaksınız! Biraz yorucu olur ama yalakalığın ve dönekliğin getirilerine, ayrıca elde ettiğiniz güç ve çıkarlara karşılık, bu kadarcık fedakarlık, sizin için de zor olmaz herhalde?
Size naçizane tavsiyem:
Her ne kadar;
“ Ne yaparsan yap, nasıl yaşarsan yaşa; ama gülebilmek için birini ağlatma ve çıkarların için hiç kimseyi satma” diyen Balzac gibiler olsa da boş verin!
“ Kişisel çıkarlarımız uğruna başkalarını yüzümüz kızarmadan feda ederiz.” Diyen George Bernard Shaw, sizin gibileri tanımlıyor olsa da, aldırmayın!
“ Dünyadaki hiç bir çıkar, verdiğiniz sözü tutmamaya veya kendinize olan saygınızı kaybetmeye değmez” sözünü söyleyen Marcus Aurelius gibilerin öğüdünü de dinlemeyin!
Yalnız; “ Bir ülkede yalakalığın sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa, o ülke batar” diyen Montesquieu‘a kulak vermenizi öneririm. Çünkü unutmayın; bu ülke bizim ve batarsa, hepimiz aynı gemideyiz!