İçimdeki ezikten şikayetçiyim. Eskiden bu kadar çok ortaya çıkmazdı. Yani baskın bir karakter değildi. Buna biraz da ben izin vermezdim ama, şimdi bakıyorum da, içimdeki ezik, giderek daha baskın oluyor! Mesela biri veya birileri, bana ya da başka birine göz göre göre haksızlık yaptığında, beni ve çevremdekileri aptal yerine koyduğunda, ya da fazlasıyla kaba ve terbiyesiz olduğunda, tam hak ettiği tepkiyi gösterecekken, içimdeki ezik hemen devreye giriyor: “Boş ver başını derde sokma, aldırma!” diyor. Tuhaf ama onu dinlemek kolaymış gibi geliyor, çoğu kez olup biteni sineye çekiyorum. Fakat gerçek şu ki; içimdeki ezikten ve onu dinlemekten çok utanıyorum.

 

Aslında hepimiz içimizde bir ezik barındırıyoruz tabii ama onun bizim davranışlarımızı kontrol altına alması ve giderek hiç bir şeye duyarlılığı kalmayan bir ezikler topluluğu olarak çoğalmamızın an meselesi olması beni korkutuyor! Bu çok utanç verici bir durum gerçekten de! Bilmem farkında mısınız ama, toplumsal duyarsızlığımızın artmasını buna bağlıyorum ben. Nasıl mı? Yıllardır çözemediğimiz sorunlara şöyle bir bakalım:

 

_ Çevreyi mahvettik! Yeşil alanların yok edilmesine seyirci kaldık! Havayı kirlettik! Doğayı katledenlere, derelerin, akarsuların, göllerin suyunun kurumasına neden olanlara, toprağı zehirleyenlere dur demedik, dur diyen doğa dostlarına da yeterince destek olmadık! İçimizdeki ezik; “ Vardır bir bildikleri, sen onlardan daha mı iyi bileceksin? Karışma!” Diyor,susup oturuyoruz, karışmıyoruz!

 

_ Depremler ülkesiyiz! Çok ağır kayıplarımız oldu! Binalarımız çürük olduğu için, plansız programsız yapılan yerleşimler yüzünden, binlerce insanımız zarar gördü ve öldü! Yıllar boyunca ders almadık, hala da almıyoruz! Ama içimizdeki eziğin buna da verecek cevabı var tabii; “ Alın yazısı, kader, mukadderat” diyor. “ Bu koca dünyada niye hep bizim başımıza geliyor ki?” Dediğimizde ise; “ Sen sus! Ne bilirsin ki?” Diye azarlıyor! Ama sanki bilmemek, bizim de işimize geliyor. Böylesi bir düşünce hayatı kolaylaştırıyor, konforumuzu bozmuyor!

 

_ Çocukların, kadınların istismar edilmelerine, şiddet görmelerine, hatta öldürülmelerine o kadar çok tanık olduk ki, sanki şiddet ve ölüm, sıradanlaştı hayatın akışı içinde! Bunu yapanlara uygulanan cezalar yetersiz diyoruz! İçimizdeki ezik; “Sen karışma bu işlere! Aile içindeki işler, aile içinde halledilsin, sana ne?” diyor! İçimizdeki ezik, etliye sütlüye karışmadan yaşamamızı istiyor. Onun felsefesi; “ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” felsefesi. Taa ki yılan bize dokunana kadar! O zaman da; “Ne yapalım, başa gelen çekilir!” Ya da “ Her koyun kendi bacağından asılır!” Felsefesi, yaşamımızın bir parçası haline gelsin istiyor!

 

Ama yetti artık! İçimizdeki ezikten ve onun kılavuzluğundan kurtulmamız lazım. Malum, kılavuzu karga olanın, burnu boktan kurtulmaz! İçimizdeki eziklerin, iç seslerimizi susturmasına ve vicdanımızı donuklaştırmasına izin vermeyelim! Çünkü bu bizi daha iyi olana götürmüyor! Kendimde şunu fark ettim: İçimdeki ezik, beni kolaycılığa, rahat ve kaygılardan uzak, yalancı bir huzura alıştırıyor! Giderek başkalarına karşı daha duyarsız ve etkisiz bir insan haline getiriyor! Yaşam içinde buna alışmak kolay ve konforlu gibi gelse de, bir taraftan da utanç verici bir durum oluyor! Hiç kuşkusuz, içindeki eziğe daha fazla kulak veren başkaları da böyle hissediyordur. İşte bu yüzden, içimizdeki eziğin artık bizi etkilemesine izin vermemeliyiz! Çünkü tehlikeli!

 

Konfüçyüs toplum için bu tehlikeye işaret etmiş ve en tehlikeli üç durumu dile getirmiş:

1_ Akıllı insanların duygusuz oluşu.

2_ Duygulu insanların etkisiz oluşu

3_ Etkili insanların akılsız oluşu

 

Yeni bir yıla giriyoruz ve insanlığın yaşadığı sorunları aşmak için bunu fırsat bilelim. Değişelim. İçimizdeki eziği dinlemeyip, duygulu, etkili ve akıllı insanlar olalım.