Geçtiğimiz cuma günü yani 10 Ocak bizim gümüzdü: “Çalışan Gazeteciler”…
Maalesef bu tür günlere biraz mesafeli ve dahi kırgın olanlardanım… Aslında ne kadar önemli ve kıymetli bir güne sahibiz. Ama biz gazeteciler bile bu günümüzün hakkını veremiyoruz, sesimizi yükseltemiyoruz, bağıra bağıra bu özel günümüzü kutlayamıyoruz…
Peki nedir bizim günümüzün içeriği, hikayesi geçmişi derseniz hemen kısaca değinelim. Gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama günü. Türk basın tarihine gazetecilerin haklarının ilk kez yasal güvence altına alındığı gün 10 Ocak 1961’dir. 1961-1971 arasında “Çalışan gazeteciler bayramı” adıyla kutlanmış; 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı, ” 10 Ocak Çalışan gazeteciler günü” olarak değiştirilmiştir. Yani o tarihten beri kutlanan bir gün. Tabi bunda gazeteciliğin o yıllardaki gücüyle şimdiki hali arasında dağlar kadar fark var. Bir defa tarafsızlık, güvenirlirlik, yani dördüncü kuvvet olma anlamlarını gazetecilik yitirmiş durumda. Bâb-ı Âlî dediğimiz o gazetecilik yıllarından büyük büyük plazalara, holdinglere yayılmış, genişlemiş bir gazetecilik anlayışı var. Hal böle olunca da bugünün tabiriyle ‘yandaş medya’ gibi pek çok tanımla karşılaşıyoruz. Bu durum halk yani vatandaş tarafından da mesleğimize olan saygınlığı zaman içinde azaltıyor. Eskiden bir ortamda gazeteci dendiği zaman bir saygı olurdu şimdi öyle mi? Tabi bunun suçlusu biraz da biziz aslında… Meslek itibarına öncelik verenlerle vermeyenlerin oluşturduğu kötü bir yapılanma maalesef…
Gazetecilerin Sağlığı Bozuk
Gazetecilik meseleğinin prestiji, değeri, saygınlığı her geçen gün kötüye giderken gazetecilerin de sağlığı kötüyü gitmeye başladı. Yoğun mesai saatleri, uykusuz geceler, haber peşinde koşturmalar veya saatlerce bilgisayar karşısında çalışmak, haber yetiştirme telaşının getirdiği stres, hazır yemek tüketiminin artması, pasif veya aktif sigara tüketimi… Hal böyle olunca da, yaşam kalitesini oldukça düşüren pek çok hastalığın görülme riski gazetecilerde arttı. Geçitiğimiz günlerde gazetecilerin hangi hastalıklar açısından daha fazla risk altında olduklarını araştıran bir çalışma elime geçti. Sonuçlara bakınca ne kadar da gerçekçi herşey…Son yıllarda o kadar çok çevremizde gazeteci büyüğümüzü, abimizi kaybettik ki! Yani bizim mesleğimizin emeklilği yok, eceliyle dahası yaşlılık haliyle ölen gazeteci bulmak artık neredeyse imkansız…
Kalp krizi ve hipertansiyon biz gazetecileri bekleyen en büyük tehlikeymiş. Bu iki hastalığın daha sık gözlendiği meslek gruplarından birisiyiz. Bunun nedeni ise gazetecilerin oldukça yoğun, bir o kadar da stresli bir çalışma hayatına sahip olmalarından kaynaklı. Tabi biz işimizi yaparken psikolojimizi de çok bozuluyor. Bu yüzden gazeteciliğin ruh sağlığını en çok zorlayan mesleklerden biri olduğu da unutulmamalı. Bu vesileyle bir dönem birlikte de çalışma fırsatı yakaladığım değerli gazetecilerden Savaş Ay ve Tayfun Talipoğlu gibi usta gazetecileri anmak isterim… Tayfun Talipoğlu kalp krizinden öldüğünde daha 55 yaşındaydı… Savaş Ay’ın da ölüm sebebi gırtlak kanseriydi ve o da henüz 59 yaşındaydı… Büyük üstat son zamanlarına kadar kısık sesle de olsa haber peşinde koştu, mikrofonunu bırakmadı…
Gazeteciler olarak; tehlikeli koşullar altında çalışma, kazalar, afetler, ölüm ile yaralanma olaylarına çok yakından şahit oluyoruz hatta bazı durumlarda tehdit ve baskıya maruz kalabiliyoruz. Bu olaylar da ileride başta travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozukluğu ve depresyon olmak üzere çeşitli psikolojik sorunlara sebep olabiliyor. Bizlerin en büyük düşmanı da düzensiz yeme alışkanlığı. İşi yetiştirme telaşına bağlı olarak pek çok meslek gurubunun üstüne acele ve hızıl yemek yemek zorunda olduğumuz hatta çoğu zaman yemek yiyemeden saatler boyu çalışmak zorunda oluduğumuz için beslenme ve sindirim sistemine yönelik pek çok hastalığın da riskini taşıyoruz. Evet işte bizler böyle bir mesleğe sevdalı insanlarız, ama derler ya şikayetçi misiniz? Hayır! Elbette şartlarımız daha güzel olabilir ama yine de dünyaya bir kez daha gelsem yine aynı mesleği yapardım...