2022’nin dış politikamız açısından en dikkat çeken özelliklerinden biri restorasyon yılı olması.

Türkiye bir süredir, ihtilafları azaltma ve dostlukları güçlendirme politikası izliyor. Dış politikada  restorasyon dolu dizgin yol alıyor. Yakın geçmişte hamasetle yürütülen ilişkilerde U dönüşleri yapılarak normalleşme sağlanmaya  çalışılıyor . Daha önceden anlaşmazlık halinde bulunduğu ülkelerle arasındaki  ihtilafları çözüme kavuşturmaya gayret ediyor. Memnuniyet  verici bir  durum.

Antalya Diplomasi Forumunun 10-12 Mart’ta gerçekleşecek  toplantısında “Barış ve Düzen İçin Etkin Diplomasi” temasını seçmesi  de dikkat çekiyor. Antalya’nın ,  geçen yıl olduğu gibi,  diplomasi  dünyasının ilgi odağı haline gelmesi bekleniyor. İktidarın, dış politikada yaratılan bu olumlu imajın seçimlere yansıtma isteyebileceği söyleniyor. Gelelim  restorasyon sürecinde yıl içinde kaydedilenlere: Türkiye,  ortak tarihi, manevi, kültürel bağları olan Arap ülkeleri  ile yakın  dostane ilişkilere her daim özen göstermiştir.

Her alanda ilişkileri  geliştirmeğe, derinleştirmeğe  çalışırken,  Araplararası sorunlara  karışmamağa ve içişlerine müdahale etmemeğe özen göstermiştir. Bu çerçevede zengin petrol kaynaklarına sahip başta Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ile ilişkilerini güçlendirmeğe büyük önem atfetmiştir.

Bu politikanın bir ürünü olarak Körfez  ülkeleriyle siyasi, ticari, ekonomik dahil her alanda işbirliğimizi geliştirmiştir. Ancak bazı gelişmeler  Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE  arasındaki ilişkileri gölgeledi. Arap Baharı , Türkiye’de heyecan, bu ülkeler de ise kaygı ile karşılandı.  2013’te Mısır’da Muhammed Mursi’nin askeri darbeyle uzaklaştırılmasına Türkiye sert tepki göstermiş, Suudi Arabistan ise memnuniyetle karşılamıştı. Bu farklı yaklaşım Mursi’yi destekleyen Müslüman Kardeşler hareketine tarafların bakış açılarından  kaynaklanıyordu. Keza  Katar ,komşularıyla  sorunlar yaşarken,

Türkiye’nin yakın ilişki içinde olduğu Katar’ın yanında yer alması da ilişkilerdeki gerginliğin bir başka nedeni  oldu. Suud gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın  Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna hunharca öldürülmesi , Türkiye’nin bu cinayete çok sert tepki göstermesi  bu gerginliği daha da derinleştirdi.

Suudi Arabistan 1 Ekim 2020’den itibaren Türk ürünlerine ambargo uygulamaya başladı, medyada Türkiye aleyhtarlığı yoğunlaştı.  Bu gerginlik pek çok alanda ortak çıkarları bulunan ülkeler açısından sürdürülebilir değildi. İlişkilerin normalleştirme yolları araştırılmaya başlandı. Bu arada  ekonomik krize  çözüm bulma çabaları,  Türkiye’yi dış mali kaynak aramaya yöneltti. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleriyle  ihtilaflı konularda uzlaşılarak, ihtiyaç duyulan kaynağın bir bölümünün bu ülkelerden  karşılanma yoluna gidildi .

Karşılıklı üst düzey ziyaretler gerçekleşti,  ambargo kaldırıldı, normalleşme sağlandı. Önümüzdeki süreçte  başta ekonomi ve ticaret bu ülkelerle ilişkilerde önemli gelişmeler bekleniyor.İlişkilerde normalleşmenin sağlandığı bir başka bölge ülkesi İsrail oldu. İsrail ile ilişkilerimiz 90’ların başından itibaren her alanda gelişmeye başlamıştı.

İki ülke, siyasi, ekonomik, teknik, savunma , güvenlik vs. alanlarda yapıcı bir işbirliği içindeydi. Çeşitli konularda  toplantılar yapılıyor, ziyaretler gerçekleştiriliyordu. Filistin sorununa farklı bakış açıları bu ilişkilere engel görünmüyordu. Ancak Filistin sorunu bağlamında İsrail’in izlediği politikalar kimi zaman Türkiye’nin sert tepkisini çekiyor ve  Türkiye Tel aviv’deki Büyükelçisini geri çekme yoluna gidiyordu.

Örneğin,Mavi Marmara krizi nedeniyle bozulan ilişkiler ikinci kâtip  düzeyine düşürülmüş,5 yıl aradan sonra  2016 ‘da  tekrar Büyükelçi seviyesine yükseltilmişti.  İsrail’in,  Filistinlilerin gösterilerine orantısız

güç kullanmasına, gösterilerde can kayıplarının ve yaralanmaların yaşanmasına tepki olarak Türkiye ilişkileri 2018 ‘de tekrar maslahatgüzar seviyesine düşürmüştü.  Ancak bu  durum  ülkelerin çıkarlarına ters düşüyordu.

İki  ülke arasında normalleşmenin  sağlanmasına  yönelik bir dizi temastan sonra ilişkiler  2022 de tekrar Büyükelçilik seviyesine yükseltildi.

Bu gelişme normalleşme sürecinin tamamlanması açısından önemli bir adım olarak nitelendi.Sıcak mesajlar teati edildi. Önümüzdeki dönemde karşılıklı çıkara dayalı  İlişkilerin her alanda daha gelişmesi ,  derinleşmesi bekleniyor. Ancak, normalleşme Türkiye’nin Filistin davasından vazgeçtiği anlamına gelmiyor.