21. yüzyılın ikinci çeyreğinde bir savaşlar çağının yaşanacağına ilişkin iddialar, veriler, öngörüler, demeçler, açıklamalar adeta sağanak halinde yağıyor...
Suriye'yi 1971-2000 yılları arasında yöneten Hafez al-Assad (1930-2000) PKK terör örgütünü kuklası gibi kullanarak Türkiye'yle yaptığı su kaynakları pazarlığında Türkiye'den daha fazla su elde etmeyi ummuştu...Ocak 1993'te Süleyman Demirel'in Damascus ziyaretinde Hafez al-Assad Türkiye'den çok daha fazla su talebini Demirel'e iletti...Aradan 31 yıl geçti ve Orta Doğu'da bir zamanlar su sıkıntısı, su kıtlığı yaşayan ülkelerden biri olan Suudi Arabistan suyla ilgili tüm sıkıntılarını geride bırakmış görünüyor...Ayrıntıları ilerleyen satırlarda bulabilirsiniz!
1965-1971 ve 1975-1978 arasında T.C. Dışişleri Bakanı olan İhsan Sabri Çağlayangil’e (1908-1993) göre 1960’larda ve 1970’lerde İran’da, Irak’ta Kürtleri birbirlerine karşı kullanıyorlardı…İhsan Sabri Çağlayangil’le bir dostluk ilişkisi kuran, geliştiren ve 1941 ile 1979 arasında İran Şahı olan Muhammed Rıza Pehlevi, Çağlayangil’e 'Irak’taki Kürtleri destekliyorum.Irak Şattül Arap konusundaki tutumunu sürdürdürdükçe, ben de Kürtlere desteğimi sürdüreceğim,' diyordu.
'Filistinlilerin olduğu gibi 32 milyon Kürt’ün kaderi de, Türkiye, İran, Irak, Suriye arasında parçalanmış durumdaki bölgenin istikrarını tehdit ediyor ve bir çağlayan gibi komşulara taşıyor. (…) PKK 1984’ten beri ortalığı kırıp geçirirken, terörle mücadele bugüne dek 250 milyar avro, 42 bin can kaybı, yakılan 4 bin köy, yerlerinden edilen milyonlarca kişi ve Türk halkını ‘terörize’ halde tutan güvenlik takıntısıyla sonuçlandı. Üstelik PKK yüz yıldan kısa sürede Türkiye’ye karşı ortaya çıkan 29. isyan hareketi sadece...' Guillaume Perrier /Le Monde Gazetesi / 14 Temmuz 2010
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 7 Temmuz 2023'te yaptığı açıklama Rusya lideri Putin'in hop oturup hop kalkmasına neden olabilecek, Putin'in nabzını ve yüksek tansiyonunu fırlatacak, tüylerini ürpertecek cinstendi:
'2014 Kırım'ın uluslararası hukuka aykırı şekilde ilhakından bu yana Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve bağımsızlığına olan desteğimizi tüm platformlarda ifade ettik. Ukrayna'yla olan dayanışmamızı siyasi, ekonomik, insani ve teknik alanlarda verdiğimiz somut yardımlarla fiiliyatta da sergiledik. (...) Şüphesiz Ukrayna NATO'ya üyeliği hak ediyor. "
Rusya lideri Putin Türkiye'nin Ukrayna'ya insansız hava aracı satmasını da, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğini Türkiye'nin onaylamasını da dostça değil düşmanca tavır ve mesaj olarak algılıyor...
Eurofighter savaş uçaklarının Türkiye'ye verilmemesi için, Yunanistan, İsrail, Güney Kıbrıs ve Ermenistan Şansölye Olaf Scholz'a baskı uyguluyor...
F35 savaş uçaklarının Türkiye'ye verilmemesi için, Yunanistan, İsrail, Güney Kıbrıs ve Ermenistan ABD başkanı Joe Biden'a baskı uyguluyor...
Rusya'dan Türkiye S400 füze savunma sistemi satın aldı gerekçesini açıklayarak Türkiye'ye F35 savaş uçağı filosu vermeyi reddeden ABD Rusya'ya yönelik tüm yaptırımları delen ve Hamas'a Türkiye'de üs vereceği iddiaları dünya basınında manşet olan (The Times: Hamas, Türkiye’de üs kurmayı planlıyor...The Times'a göre İsrail ordusu Gazze’de Hamas’a ait bir belge buldu, Türkiye’de kurulacak üssün finansman ve personel ayrıntıları da belgede yer aldı) Türkiye'nin liderini Beyaz Saray'da ağırlamak istemiyor! Reuters'a konuşan ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye üzerinden yapılan işlemlere atıfta bulunarak Rusya'nın askeri üretimini arttırmak için ihtiyaç duyduğu malları elde etmek için yollar bulmayı başardığını söyledi...
Donald Trump 5 Kasım 2024'te ikinci kez ABD Başkanı seçilirse Türkiye dahil tüm NATO üyesi ülkelerinden savunma ve savaşa hazırlık harcamalarını arttırmalarını isteyecek...
Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias, Türkiye'nin Atina'ya yönelik uzun süreli tavrını "varoluşsal tehdit olarak" niteledi.Dendias, 'Sadece egemenlik haklarına değil, egemenlik statüsüne ve azınlıkların belirlenmesine ilişkin uluslararası anlaşmalara da itiraz eden bir komşu ülke söz konusu olduğunda, bunun varoluşsal bir tehdit olduğu açıktır. Ülkemizin yasal ve coğrafi sınırları da tehdit altındadır' dedi.
Rusya'nın savaş tehdidi İngiltere'ye zorunlu askerlik hizmetini geri getirecek gibi görünüyor...İngiltere Başbakanı Rishi Sunak 4 Temmuz 2024 genel seçimlerinden sonra yeniden hükümet kurabilirse İngiliz vatandaşlarına 12 aylık zorunlu askerlik hizmetini geri getirmek istiyor...Uygulama 1960'da kaldırılmıştı...Orduda görev almak istemeyenler için ayda bir hafta sonu sağlık, sosyal hizmetler alanlarında çalışma seçeneği sunulacak...
İngiliz emekli amiral Alan West, Baron West of Spithead (1948) Çin lideri Xi'nin uzun vadeli stratejisinin Rusya'nın bazı bölgelerini işgal etmek ve zengin petrol yataklarını ve diğer hammaddeleri ele geçirmek olabileceğine inanıyor.
West: 'Eğer işler gerçekten çok kötüye giderse ve çaresizce kaynaklara ihtiyaç duyarlarsa, Sibirya'nın arzuladıkları parçalarını işgal edeceklerini zannediyorum...Her şey kaynaklarla, hammaddelerle ilgili. Kaynaklar, hammadeler Çin için giderek daha fazla sorun haline gelecek.Zaten Çince adlara sahip Sibirya haritaları yayınladılar.Putin ateşle oynuyor. Çinliler ondan hoşlanmıyor.'
Eski donanma şefi, Batı'nın (Avrupa Birliği, ABD ve müttefiklerinin) Moskova üzerindeki baskıyı 'yıkıcı' yaptırımlarla sürdürmesi gerektiğini, çünkü Pekin'in en çok korktuğu ve ürktüğü şeyin bu yaptırımlara muhatap olmak olduğunu söyledi...
West: 'İşte bu nedenle Xi Rusya'ya tam destek vermiyor, bu nedenle Putin'e ihtiyaç duyduğu silahları vermiyor'
İngiliz siyasi liderler günümüz dünyasını "savaş öncesi dünya" olarak tanımlıyor,
İngiliz emekli amiral Alan West, Baron West of Spithead (1948) ,
İngiliz silahlı kuvvetlerinin 1939'daki durumda olduğunu yani "olması gereken büyüklükte olmadığını" ilan etti.
Türkiye turizmi raporu:
Turist başı gelir elde etme açısından İspanya'nın yüzde 30-35 gerisindeyiz...
10,302,720 nüfuslu Yunanistan nüfusuna göre kamyon kamyon turizm geliri elde ederken Türk turizmi asla ve asla para kazandırmamaktadır...Rakamlar aşağıda detaylı olarak sunulmuştur...Yunanistan'ın 2023 turizm geliri 20 milyar 459 milyon eurodur...Yani Yunanistan 10 milyon nüfusuyla 22 milyar 290 milyon dolarlık turizm geliri elde etti...Yunanistan’a 2023 yılında giden turist sayısı 2022 yılına göre yüzde 17,6 artışlar 32 milyon 735 bin oldu. ülkeye havalimanlarından gelen yolcu sayısı yüzde 12,7, karayolundan gelen yolcu sayısı ise yüzde 34,9 arttı.2023 yılında Yunanistan’ın turizm gelirleri ise 2022 yılına göre yüzde 15,7 artışla 20 milyar 459 milyon euroya ulaştı. Turizm DataBank’ta yer alan habere göre, AB ülkelerinden gelen misafirlerden elde ettiği turizm geliri yüzde 11,5 artışla 11 milyar 158 milyon euroya yükseldi.
86,260,417 nüfuslu Türkiye zar zor 54 milyar 315 milyon 542 bin dolar elde edebildi...Buna göre, şu anda 86,260,417 nüfuslu Türkiye'nin turizm geliri geçen yıl (2023'te) bir önceki yıla kıyasla yüzde 16,9 artarak 54 milyar 315 milyon 542 bin dolara çıktı.
Yıllık 3 milyar dolarlık Diyanet harcamamız varken bor madenciliğinden ihracatımız 1,18 milyar dolar...
Bor ihracatı yaptığımız ülkeler arasında Çin, ABD, Rusya ve Hindistan yer almaktadır. 2022 yılında 2.4 milyon ton civarında bor ihracatı yapılmış ve 1.18 milyar $ kazanç elde edilmiştir.
İnsansız hava araçları ihraç ederek yılda 1,5 milyar dolarlık gelir elde ederken yıllık kırmızı et ithalatımızın gideri yaklaşık 1,5 milyar dolar...
CHP eski milletvekili Fikret Şahin 2017'den bugüne kadar şehir hastahaneleri için 187 milyar 735 milyon lira (yaklaşık 6 milyar dolar) harcandığını açıkladı...(28 Mayıs 2024; Cumhuriyet Gazetesi; sayfa 6 Merve Kılıç'ın haberi)
Agence France Presse (1835) Fransız haber ajansı AFP, Suriye'de SADAT'ın desteklediği bazı savaşçıların, para kazanmak için Nijer'e gittiğini öne sürdü...
AFP'den dikkat çeken iddia: 'SADAT, Nijer'e savaşçı gönderiyor'
Ankara bu iddiaları hemen yalanladı...Haberde, Suriye iç savaşında Sultan Murat Tümeni'nden bazı savaşçıların ağustosta Nijer'e gittiği iddia edildi.
Kimliğini gizli tutarak kendisini Ömer diye tanıtan bir savaşçı, Nijer'de aylık yaklaşık 1500 dolar maaş aldığını, bu parayla Suriye'deki annesi ve üç kardeşine destek olduğunu söyledi.
İddia: 'Koordinasyonu SADAT yaptı'
Savaşçılar, İstanbul merkezli askeri danışmanlık şirketi SADAT'la 6 aylık sözleşme imzaladıklarını ileri sürdü.
AFP, Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada tüm iddiaların reddedildiğini aktardı.
19 Mayıs 2024'te T24'teki yazısında Mehmet Önal şöyle yazmıştı:
Geçtiğimiz 12 ayda Amerikan ve Fransız askerleri Nijer, Çad, Mali ve Burkina Faso'yu terk etmek zorunda kaldılar.
Geçen yıl 'Barış için Arayış' başlığı altında yeni bir politika başlatan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres Soğuk Savaş sonrası dönemin bittiğini deklare etmişti.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz geçen yıl çok kutuplu bir dünyanın belirdiğini ve yeni güç merkezlerinin oluştuğu belirten nadir Batı liderlerinden biriydi.
Bu liderler Amerikan hegemonyasını gerçek anlamda tehdit edebilen tek ülke olan Çin'in gücünün artmasına, Ukrayna savaşının küllerinden Rusya'nın bir savaş ekonomisine dönüşmesine, Brezilya'da Lula Da Silva, Hindistan'da Modi gibi liderlerin kendi ülkelerinin ajandalarını tayin etmelerine ve daha birçok küresel ve bölgesel gücün oluşmasına şahitlik ediyorlar.
Bu yeni oluşumda İran'ın Orta Doğu üzerindeki etkisini kontrol etmek, Çin'in Tayvan politikasını geri püskürtmek, Ukrayna'da Rusya'nın üstünlük kazanmasını engellemek, Kuzey Kore'yi saldırganlıktan caydırmak çok da mümkün görünmüyor.
Daha önce görülmedik yerlerde de bu yeni düzen kendisi göstermeye başladı.
SUUDİ ARABİSTAN MUCİZESİ
Türkiye kendi halkını kendi tarım ve hayvancılık sektörleriyle besleyemez duruma düşerken, çöller ülkesi Suudi Arabistan kendi halkını kendi tarım ve hayvancılık sektörleriyle besleyebilir duruma ulaştı...Suudiler tarımsal üretimde devrimi yaptı...
Prof. Dr. Mete Gündoğan (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi) Azmin Zaferi Triumph des Willens-Triumph of the Will başlıklı yazısında Suudileri tarım mucizesini anlatmış:
Deniz suyundan içilecek kalitede su elde etmek için ise büyük tesisler kurmuşlar. Kentsel ve endüstriyel atık suları da arıtarak, içilebilecek kalitede olmasa da tarımda kullanılabilecek kalitede ham su üretmişler. 1970'li yıllarda yaklaşık 400 bin hektar ekili arazileri varken, bu alan bugün milyonlarca hektara ulaşmış.
Bugün Suudi Arabistan et, süt, yumurta, balık gibi bir dizi gıda maddesinde tamamen kendi kendine yeterli.
Önemli miktarda artan gıda üretimi, gıda ithalatında da orantılı bir düşüşü beraberinde getirmiş. Artık Suudi Arabistan, dünyanın dört bir yanındaki pazarlara buğday, hurma, süt ürünleri, yumurta, balık, kümes hayvanları, sebze ve çiçek ihraç ediyor. Suudi Arabistan, komşularına da önemli miktarlarda yaş sebze ve meyve ihraç ediyor.
En verimli mahsulleri arasında karpuz, üzüm, turunçgiller, soğan, kabak, domates, biber, patlıcan bulunuyor.Ülkenin güneybatısındaki Jizan Al-Hikmah Araştırma Merkezi'nde ise ananas, papaya, muz, mango ve guava gibi tropikal meyveler de üretiliyor. (Prof. Dr. Mete Gündoğan'ın yazısından aldığım bölüm burada sona eriyor)
21. yüzyılda 8000+ Suudi Prensin en gözdesi Kralın veliahtı Prens Muhammed bin Selman $ 1.000.000.000.000 (1 trilyon Amerikan doları) harcayarak dünyanın en gözde ve modern turizm şehri NEOM'u inşa ettirmektedir...Suudi Arabistan nüfusu yaklaşık 37 milyon 500 bin kişidir...
Son birkaç yıldır ülke ekonomisini petrol bağımlılığından kurtarmak için adımlar atan Suudi Arabistan yönetimi, 2023'te gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 50'sini petrol dışı kalemlerden elde etti.
Suudi Arabistan, Ekonomi ve Planlama Bakanlığı bunun ülke tarihindeki en yüksek oran olduğunu ilan etti...Petrol dışı ekonominin toplam büyüklüğününse 453 milyar dolara ulaştığı ifade edildi.Suudi Arabistan'da hükümet dışı yatırımlar da son iki yılda yüzde 57 artış göstererek 255 milyar dolarla tarihin en yüksek seviyesini gördü.Petrol dışı gelirlerdeki artışta en büyük pay, sanat ve eğlence sektöründe gerçekleşti. Sektör, 2021-2022'deki gelirlerini iki kattan fazla artırmayı başardı.Büyüme oranları, sağlık ve eğitim gibi sosyal hizmetlerde yüzde 10,8, ulaştırma ve iletişimde yüzde 3,7, otel ve restoranlardaysa yüzde 7 olarak ölçüldü.Suudi Arabistan'daki turist harcamalarıysa son iki yılda yüzde 319 artış gösterdi. Riyad yönetimi bir süredir ülkeyi küresel turizm merkezi haline getirmek için adımlar atıyor.Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 2016'da "Suudi 2030 Vizyonu" isimli bir plan açıklamış ve ülke ekonomisinin gelir kaynaklarını çeşitlendirecek adımlar atılacağını duyurmuştu.Bu kapsamda bir ekonomik değişim programı başlatan Riyad, ülke genelinde birçok mega projeye girişip yabancı yatırımcıları çekecek bazı adımlar atıyor.Riyad yönetimi, 2030 vizyonu kapsamında ülkeyi küresel bir cazibe merkezi haline getirmeyi hedefliyor.
Saudi Arabia's non-oil GDP hits landmark 50% level for first time Unprecedented investments into tourism, arts and leisure pay off for Saudi Arabia (gulfnews.com)
Non-oil activity in Saudi Arabia now 50% of GDP (arabnews.com)
Yakında Akdeniz Gerçek Gazetesi'nde yayınlanacak yazımdan kısa bölümler:
'1930’lar ve 1940’lar boyunca ABD binlerce ve belki de yüz binlerce Yahudi’yi kurtarabilirdi ama bunu yapmadı. Bu, ağır bir sorumluluk taşıyan korkunç bir ithamdır ve aynı zamanda bazı zor soruları da gündeme getirir: Daha fazlası yapılabilirdi, neden yapılmadı? Neden belirli kurtarma seçenekleri kasıtlı olarak göz ardı edildi? Ve en önemlisi, harekete geçmeme konusunda kim sorumluydu?' (Deborah E. Lipstadt’ın ‘Beyond Belief’ kitabının ilk paragrafından…)
Gazeteci, yazar Robert Littell Shimon Peres'e sordu:
Şimdi de o iğrenç holocaust soykırım sorununa gelmek istiyorum.ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt, 'Yahudi'sözcüğünü asla ağzına almadan , savaş boyunca ve Nisan 1945'teki ölümüne değin her hafta radyodan o küçük "ocakbaşı söyleşileri"ni yayınlamayı başardı.30 Haziran 1942 Salı günü sahibi Yahudi olan New York Times Gazetesi 7. sayfasında, "Bir rapora göre Naziler tarafından öldürülen 1.000.000 Yahudi" başlığı altında altı paragraflık bir makale yayınladı... Bana kalırsa soykırım karşısında Amerikan tutumu, Savaş Bakanı Yardımcısı John McCloy'un tutumuyla çok güzel özetlenebilir; kendisi Auschwitz üzerine bombardıman uçakları gönderilmesini istememiş ve buna neden olarak da bombardımanların "Almanlar tarafından daha da şiddetli öç alma eylemlerine yol açabileceğini iddia etmişti...Acı gerçek şudur ki, Amerikan sahillerine ulaşabilen kimi Yahudiler de ABD'ne kabul edilmemiş ve tekrar Alman kitle imha kamplarına geri dönmeleri ve ölmeleri sağlanmıştır...ABD, cehennemden kaçmayı başarabilenlere kucak açmak için göçmen kotalarını yumuşatmayı gerekli görmemiştir.Amerikalılar ile İngilizlerin soykırımı ilk öğrendiklerinde (1942'de) açık açık kınamamalarını nasıl açıklıyorsunuz? Almanların elinden kaçabilecekler için göçmen kotalarını yumuşatarak, daha fazla Yahudiyi ölümden kutarmak için hiçbir şey yapmamalarını nasıl açıklıyorsunuz?
Shimon Peres'in Robert Littell'in bu sorusuna verdiği cevap:
Tek sözcükle bunun bağışlanamaz bir davranış olduğu görüşündeyim.Ancak bir açıklama bulamıyorum...Açıklayamadığım çok şey var.Örneğin neden 1948'de ABD İsrail'deki Yahudi devletine kendisini savunması için yardım etmedi; neden bize kendimizi savunmamız için silah vermediler?
Yahudi halkının kurbanı olduğu trajedinin büyüklüğünü tümümüzün o dönemde (1940'ların ilk yarısında) kavrayabildiğine emin değilim ki bunun da iki nedeni var: birincisi bilgi iletişimi bugünkü kadar iyi değildi, ikincisi de bu bilgiler (soykırım bilgileri) bize ulaştığında inanmakta zorlanıyorduk.Üstelik İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında savaşı Almanya kazanmış gibi görünüyordu...
Robert Littell'in Shimon Peres'e bir diğer sorusu:
Roosevelt'in ve Amerikan kurulu düzeninin (establishment) gizli Yahudi düşmanlığından suçlu oldukları düşüncesini kabul etmek istemiyor musunuz? Şu gerçeğe dönmek istiyorum ki, Amerikalıların, İngilizlerin soykırım karşısındaki tepkisizliği, Hitler'i bu suçu herkes adına yaptığına inandırmıştır...260. Papa XII. Pius ve ABD Başkanı Roosevelt ne yazık ki soykırıma karşı çıkmadı...
Shimon Peres'in Robert Littell'in bu sorusuna cevabı:
Belki.Evet, anlaşılmaz, çelişkili bir durumdu.Bir yandan Yahudileri dünyayı yönetmekle suçluyorlardı.Ve öte yandan dünya, Yahudilerin başına gelenleri hiç mi hiç umursamıyordu...Acı bir çelişki bu...
Robert Littell'in Shimon Peres'e bir diğer sorusu: 1940'ların başında Filistin'deki Yahudi önderler neden dünyayı ayağa kaldırmadı?
Shimon Peres'in Robert Littell'in bu sorusuna cevabı:
Bilgiler bize çok geç ulaşmıştı...Avrupa'da olup bitenleri gerçekten bilmiyorduk...Trajedinin büyüklüğünü ancak savaşın son iki yılında anlamaya başladık
*****
Franz von Papen (1879-1969) 1951’de İstanbul’daki Santa Maria Draperis kilisesini ziyaret ederken 'Ruslar Akdeniz’e inemedilerse ve Türkiye’yi işgal edemediyseler bunu bana borçlusunuz, 'demişti…
Birinci dünya savaşında Alman diplomat Franz von Papen (katolik) ABD'nde sabotaj faaliyetleri yürüttü...ABD'nde silah satın alıp bunu Almanya'ya yollama girişiminde bulundu...ABD'nden kovuldu...
Cemil Filmer HATIRALAR (1984) adlı kitabında şöyle yazmıştı: 1939-1945 yılları arasında Naziler İstanbul'da dehşetli beşinci kol faaliyetleri yürütüyorlardı...Subaylarımızdan, askeri doktorlarımızdan pek çoğu Alman kadınlarla evliydi...Bir gün doktor binbaşılardan biri yanında şişman Alman eşiyle birlikte beni ziyaret etti...Fräulein beni şöyle tehdit etti:
'Alman Büyükelçisi ekselans Franz von Papen size selamlarını yolladı ve aynen şöyle dedi: Sinema salonunuzda Nazi aleyhtarı filmler ısrarla ve inatla gösterilmeye devam ediyor...Bu bizi çok rahatsız ediyor...Bildiğiniz gibi Wehrmacht Polonya ordusunu ezip Polonya'yı teslim aldığında Alman aleyhtarı filmler gösteren sinema salonlarının işletmecilerini sahip oldukları sinema salonlarının kapılarında asarak idam etmişti...Sayın Franz von Papen bu eylemlerden sizi de haberdar etmek için benim aracılığımla bu mesajı yolladı...'
Pera Palas oteli Almanların Türkiye'yi işgal planlarında Aşman ordusu karargahlarından biri olarak görünüyordu...
Bu dönemde İngiliz diplomatları öldürmeyi amaçlayan Alman bombası Pera Palas otelinde patlamıştı...
Hitler'in kankası Joseph Goebbels (İstanbul'a geldi ve konferans verdi) ve Franz von Papen (Hitler'den önceki Alman başbakanı) gibi Nazilerin Türkiye'yi Almanya lehine savaşa sürükleme faaliyetleri 1940'ların ilk yarısında Peyami Safa ve Nadir Nadi gibi Hitler sempatizanlarından destek buldu...
Mareşal Fevzi Çakmak da yaygın iddialara göre ikinci dünya savaşını Almanya Japonya ittifakının kazanacağına ilişkin düşüncelerini çevresindeki subaylarla ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile paylaşmaktaydı...
Franz von Papen 1932'de Almanya başbakanıydı, 1939-1944 arasında Türkiye'de Alman büyükelçisiydi; 1942'de Stalin'in görevlendirdiği kişiler von Papen'i Ankara'da öldürmeye çalıştı ve suikast girişimi başarısızlıkla sonuçlandı...İsmet İnönü Türkiye'nin savaşta tarafsız kalması için büyük çaba harcadı...O dönemde Alman işgaline uğrayan Yunanistan'dan Türkiye'ye sığınan pek çok Yahudi olmuştu...Almanlar tüm tarım ve hayvancılık ürünlerine el koydukları Yunanlıların açlıktan ölmesine yol açtı...Stalin'de 1932-1933 döneminde Ukrayna ve Kazakistan gibi Sovyetler Birliği eyaletlerinde tarım ve hayvancılık ürünlerine el koyup bunları yurt dışına satmış 15.000.000+ Sovyetler Birliği vatandaşı açlıktan ölmüştü...İkinci Dünya Savaşı'nda açlık ve idamlar 800.000 Yunan vatandaşının ölümüne neden oldu...Yunanistan'da yaşayan Yahudilerden 60.000+ kadarı Holocaust kurbanı oldu...Yunanlılar Almanya'dan 290 ila 320 milyar Euroluk savaş tazminatı istiyor...
Erik Larson’ın yazdığı ve Türkiye’de HemenKitap Yayınevi tarafından okurlara sunulan “In the Garden of Beasts: Love, Terror, and an American Family in Hitler's Berlin- Canavarların Bahçesinde” (2011) adlı yarı belgesel yarı roman olan kitapta ise 1930'larda Almanyanın gırtlağına kadar ABD'ne borçlu olduğu uzun uzun anlatılır...
Bu kitap gerçekten yaşamış karakterlere sahiptir; 30 Ağustos 1933-29 Aralık 1937 tarihleri arasındaki ABD’nin Berlin Büyükelçisi William Edward Dood (1869-1940) ile kızı Martha baş karakterler…Hitler, Alman Hava Kuvvetleri Komutanı Herman Göring, Başbakan Yardımcısı Franz von Papen kitabın diğer karakterleri…
Belgesel Roman tümüyle Ian Kershaw gibi Hitler dönemi tarihçilerinin / uzmanlarının o dönemle ilgili yazdıklarına dayanıyor…
'Canavarların Bahçesinde' Adolf Hitler’in hem Cumhurbaşkanlığı ve hem Başbakanlık yetkilerini üzerinde topladığı, yanı sıra Alman Ordusu’nun tüm kontrolünü eline aldığı, en ufak bir muhalefet girişimini yargısız infazla ortadan kaldırdığı, çalkantılı ve kanlı günleri konu alıyor…Roman tarihçilerin ve olayları yaşayanların günlüklerini ile anılarını takip ederek, milyonlarca silahlı adamıyla ('eşkıyasıyla', 'zorbasıyla') Hitler’i iktidara taşıyan Ernst Röhm’ün 1 Temmuz 1934’te öldürülmesiyle başlayan ve 2 Ağustos 1934’te Cumhurbaşkanı Mareşal Hindenburg’un ölümüyle Hitler’in 'Tek Adam', 'Diktatör', 'Führer' olmasına odaklanıyor…Nazilerin iktidarı tamamen ele geçirmesini konu alan en iyi romanlardan biri olan 'Canavarların Bahçesinde' o dönemin liderleri Hitler ve Herman Göring’in sınır tanımayan kibrini, hırsını ve abartıya, gösterişe, lüks yaşama düşkünlüğünü kusursuz bir şekilde canlandırıyor…
1 Haziran-17 Kasım 1932’de Almanya Başbakanlığı, 30 Kasım 1933 ile 7 Ağustos 1934 arasında Başbakan Adolf Hitler’in yardımcılığı görevini üstlenen, 1939-1944 arasında Türkiye’deki Alman Büyükelçisi olan Franz von Papen (1879-1969) 1951’de İstanbul’daki Santa Maria Draperis kilisesini ziyaret ederken 'Ruslar Akdeniz’e inemedilerse ve Türkiye’yi işgal edemediyseler bunu bana borçlusunuz, 'demişti…Katolik olan Franz von Papen, Türkiye’de Büyükelçilik yaparken, kimi kaynaklarda 1934-1944 arasında, kimi kaynaklarda 1935-1945 arasında Türkiye’de (Harbiye’deki Kutsal Ruh Kilisesi’nde) Vatikan’ın temsilcisi olan ve 28 Ekim 1958 ile 3 Haziran 1963 arasında Papalık görevini üstlenen Angelo Giuseppe Roncalli’yle de sarsılmaz bir dostluk kurmuştu… Franz von Papen’e 24 Şubat 1942 Salı günü Ankara’da Sovyetler Birliği ajanları bombalı suikast düzenlemiş ve von Papen hafif yarayla suikasti atlatmıştı…
Franz von Papen 1. Dünya Savaşı'nda Amerika Birleşik Devletleri'nde sabotaj faaliyetleri yürüttü ; Amerika Birleşik Devletleri'nden kovulan Alman diplomatlarından biridir...
Franz von Papen'in HATIRALAR (1952) adlı kitabından
'Hitler'in kişiliğindeki baskıcı gücü tarif etmek oldukça zordur. Ne görüntüsü, ne hareketleri öyle egemenlik isteyen biri gibi görünmüyordu. Üstelik hiç de dahi değildi. Ancak buna karşın inanılmaz boyutta kandırma ve karşısındakine isteklerini kabul ettirme gücüne sahipti. İşte bu güç, geniş halk kitlelerini etkisi altına alabilmesine yarıyordu. Gücünün fazlasıyla farkındaydı ve hiçbir zaman yenilmeyeceğine inanıyordu.Onunla ilişki kuran herkesi etkisi ve yönetimi altına almaya çalışıyordu. Dinî inançları çok derin olan adamlar, hatta tamamen zıt kanattakiler bile bir süre sonra Hitler’in samimî olduğuna inanıveriyorlardı. Ben de diğerleri gibi onun mahkûmlarından biriydim. Yaptığı itirazlara, verdiği teminatlara inanmıştım, ta ki 1934 yılında o büyük ‘temizlik’, tasfiye işinin arkasındaki korkunç gerçek ve Hitler’in ikiyüzlülüğü ortaya çıkıncaya kadar...'
Alman askerleri, subayları, generalleri Hitler'e sadakatle hizmet edeceklerine ilişkin yemini etmekteydi:
Ich schwöre bei Gott diesen heiligen Eid, daß ich dem Führer des Deutschen Reiches und Volkes Adolf Hitler, dem Oberbefehlshaber der Wehrmacht, unbedingten Gehorsam leisten und als tapferer Soldat bereit sein will, jederzeit für diesen Eid mein Leben einzusetzen.
Müjdat Gezen'in Cumhuriyet Gazetesi'ndeki 27 Mayıs 2024 tarihli yazısından bir bölüm
GOEBBELS METODU…
İkinci savaş yıllarında Almanya’da her eve kişi başına bir yumurta düşüyor. Almanlar disiplinli bir toplum olduğu için kimse daha fazlasını istemiyor. Fakat gün geliyor yumurta stokları azalıyor. İşte o zaman Goebbels metodu devreye giriyor. Gestapo bir evin kapısını çalıyor ve 'Siz dün fazla yumurta almışsınız' diyor. 'Hayır, almadık.” “Hakkınızda ihbar var, artık size yumurta yok.' Bu metot her devirde, her ülkede geçerli olmuştur. Örneğin grip aşısı bulunmuyor mu? Hemen bu metodu kullanıp, işe acele bir formül bulup şöyle bir kararname yapılabilir: 'Grip aşısı alabilmek için kalp, böbrek, şeker, kanser hastası ve 70 yaş üstü olmak gerekir.' Bunların hepsini bir arada barındıran zaten ölmüştür. Artık kimse o günden itibaren grip aşısından söz etmez. Hazinede para olmadığından aşı sipariş edilememiş ve getirilememiştir. Sonrası ise meçhul.