Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanının dördüncü baskısının (Remzi Kitabevi 1960) girişinde şöyle yazar:

“1925-33 yılları arasında Toros Dağları’nda yüz elliden fazla eşkıya dolaşırdı; hikayesini ettiğimiz İnce Memed bunlardan biriydi.”

1925'te Türkiye Cumhuriyeti, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde askerden kısa süreliğine ve yakınlarını görebilmek için firar eden, yakalandığındaysa idam edilen erleri de tartışmaktaydı...

Peş peşe, ardı ardına gelen Trablusgarp (Libya) savaşı (1911-1912), Balkan savaşı (1912-1913), Birinci dünya savaşı (1914-1918), Hindistan halkından ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nden destek alınan, 4 işgal ordusunun (İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan) Anadolu ve Trakya'dan sökülüp atılma, kovulma harekatı (1919-1923) Kemal Tahir'in ünlü romanında (Yorgun Savaşçı; 1965) konu edildiği gibi Türk halkını yorgun,bitap, bezgin,bitkin, çaresiz, yoksul düşürmüştü...

Türkiye'nin flight recorderı (yolcu uçaklarında bulunan uçuş kayıt cihazı) Süleyman Demirel tüm arşivini, gizli belgelerini paylaştığı sırdaşı, gazeteci Cüneyt Arcayürek'e bir keresinde "Cumhuriyet kurulduktan sonra 25 Kürt isyanının bastırıldığını" hatırlatmıştı (Tanıl Bora'nın "Demirel kitabı" sayfa 269)

Now Tv’de yayınlanmaya başlayan ‘Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar’ dizisi Halikarnas Balıkçısı olarak tanınan yazar, tarihçi, turist rehberi Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın tembellikle suçlanan, bohem, müsrif, burjuvazi,  La dolce vita tarzı hayatına yeni bir ışık tuttu...

İki kez (1914'te ve 1925'te) yargı makamları önüne çıkarılan ve çok hafifletilmiş, kişiye özel cezalarla idamdan dönen Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı çok şanslı bir insandı...Çünkü ailesine, ailesinin parlak geçmişine, özellikle amcasının uzak geçmişte ülkeye verdiği iyi niyetli hizmetlere aşırı derecede hürmet edilmesinin meyvelerini çok hafif cezalara çarptırılarak toplamıştı...

Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı, 6 ila 8 yıl askerlik yapan erlere ailelerini, eşlerini, çocuklarını, anne babalarını görmeleri için asla izin verilmediğini ve bu erler yakınlarını kısa bir süre için görme amaçlı  firar ettiklerinde yakalanarak idam edildiklerini yazdığında Türk Ceza Kanunu'nun 60. maddesi suçu işlendiği gerekçesiyle Ankara İstiklal Mahkemesi kendisine ve Zekeriya Sertel'e sadece üçer yıl sürgün cezası vermişti...(1925) 

Bu idam cezası almayı bekleyen Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı için adeta piyangoda büyük ikramiyeyi kazanmak gibiydi...Kuşkusuz ailesinin itibar sahibi üyeleri devleti yönetenlere Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın en hafif cezayı alması için yalvar yakar olmuşlardı...

Ailenin parası tükenmişti ancak Ankara hükümeti üzerinde çok büyük hatırı vardı...Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın asla Komünizm propagandası yapmaması da yargıçlar tarafından dikkate alınmıştı...

Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı üç yıllık sürgününü Bodrum'da tamamlama cezası aldı...Bu virane balıkçı kasabasında (Bodrum'da) Refik Halid Karay'ın Yatık Emine -1919-  hikayesindeki karakterin bir benzeri (kasabanın cinsel açlık çeken erkeklerinin her fırsatta istismarının kurbanı) olan , zannedersem ve bildiğim kadarıyla sonradan Manisa delievine kapatılan zavallı, gariban bir kadında 1925-1927 döneminde Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın hayatına girecekti...

Onun (Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın) çok ünlü amcası 32 yıldan fazla hükümdarlık yapan 2. Abdülhamit'in (onun padişahlığı döneminde imparatorluk 1.592.806 km² toprak kaybetti) sadrazamlarından-başbakanlarından biriydi...Amcası Ahmed Cevad Paşa (Sadrazamlık dönemi: 4 Eylül 1891-9 Haziran 1895) 1891'de sadrazamlık koltuğuna oturdu ve kardeşi Şakir Paşa'yı Atina'ya büyükelçi olarak görevlendirdi...

Ahmed Cevad Paşa açıksözlüydü, ülkenin aşırı derecede borçlu olmasından, devletteki ve Padişahın Yıldız Saray'ındaki israftan ve müsriflikten çok rahatsız olduğunu ilan etti ve tasarruf önlemlerine başvurulmasını istedi ve böylece padişahın gözünden düştü...

İlk borcunu 1854'te alan, 555 yıl borç peşinde koşmayan Osmanlı (kuruluş tarihi: 1299) 1874'e kadar 14 dış borç mukavelesi imzaladı...İlk borçlanma 1854 Kırım savaşının finansmanı için Londra'daki bir finans kuruluşundan alınmıştır...1855 yılında ikinci borçlanmada yine Londra'dan yapılmıştır...1854-1908 arasında 26 borç anlaşması yapıldı...1881'de Osmanlı artık borçlarını ödeyemez durumdaydı...20. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı'nın borcu yıllık gelirinin 10 katını aşıyordu...

Ahmed Cevad Paşa açık sözlü olduğundan, şeffaf devlet istediğinden Damascus-Şam'a sürgün edildi, vereme yakalandı, Padişah İstanbul'a dönmesine izin verdi;  Ahmed Cevad Paşa (1851-1900) 49 yaşında İstanbul'da vefat etti...

Ahmed Cevad Paşa'nın kardeşi Şakir Paşa iki evlilik yaptı, 7 çocuğu oldu...Büyükadada köşkte yaşayan ailenin gelir kaynakları arasında Afyon da bir çiftlik ve Selanik'te bir otel vardı...

Selanik şehri, Balkan Harbinden sonrası 8 Kasım 1912'de, Yunanlılara teslim edilmişti...

Şakir Paşa'nın oğullarından biri olan Cevat Şakir Oxford Üniversitesine öğrenci olarak gönderilmiş, tembelliği ve müsrifliğiyle tanındığından buradan mezun olamamıştı...
Cevat Şakir’in Roma seyahatinde tanıştığı İtalyan eşi Aniesi’den olan kızı Mutara 1912’de İstanbul’da doğdu...

Haziran 1914'te babası Şakir Paşa'yı Afyon'daki çiftlikte öldüren Cevat Şakir şöyle demişti: "ilk ateş eden babamdı, ben de ona ateş ederek karşılık verdim ve babam öldü" 

Cevad Şakir yargılandı ve 14 yıl hapse mahkum edildi...Annesi,yakınları ve tüm kardeşleri hapishanede verem hastalığına yakalanan Cevat Şakir'in affedilmesi için etkili kişilerle görüşerek,rica ederek, hapis cezasını yarı yarıya indirmeyi başardı...Cevat Şakir Cezasının yedi yılını tamamladıktan sonra  tahliye edildi.Cevat Şakir'in babasını öldürme sebebiyse İtalyan eşiyle babası arasında gelişen cinsel ilişkiydi...

Cevad Şakir, asker kaçaklarının idam edilişini anlattığı ve eleştirdiği öyküsü nedeniyle derginin imtiyaz sahibi Zekeriya Sertel ile birlikte Ankara İstiklal Mahkemesi’nde 1925’te yargılandı. Sertel Sinop’a, kendisiyse Bodrum’a sürgün edildi...Hatırlı ailesi yine hükümeti yönetenlerden en hafif cezayı almasını rica etmişti...

Entelektüel yönü hayranlık uyandıran Cevad Şakir'in turist rehberi olarak gezdirdiği Fransız Cumhurbaşkanı Georges Pompidou (1911- 1974) onun için “Homeros’u tanıdım” demişti.

Bodrum’u dünyaya tanıtan yazarın müze olan evinin yerini bilmeyen Bodrum’un yerlileri/sakinleri var!

Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıl karısıyla ilişkiye girdiği iddiasıyla babası Şakir Paşa’yı (1855-1914) öldüren Cevat Şakir Kabaağaçlı (1890-1973; “Halikarnas Balıkçısı”da olarak bilinir) cezaevinde verem hastalığına yakalanınca yedi yıl hapishanede yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşmuştu…

Cevat Şakir Kabaağaçlı, 13 Nisan 1925’te Zekeriya Sertel’in sahibi olduğu Resimli Hafta Dergisi’nin 35. sayısında yayınlanan hakim/ mahkeme önüne çıkarılmadan/ yargılanmadan idam edilen asker kaçaklarıyla ilgili yazısından (yazının başlığı: “Hapishanede idama mahkum olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler?”)  dolayı da T.C.’nin kurucu  babalarını kızdırınca “kalebent” olarak Bodrum’a sürgün edilmiş ve ilk defa o yıl adım attığı bu kasabayı tüm dünyaya tanıtarak –istemeden de olsa–zaman içinde birbirinden çirkin (çoğu kaçak yapı) beton yığınları dikilerek çevrenin insan eliyle katledilmesine yolu açmıştı!

Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın “Mavi Sürgün” adlı anı kitabı (1961)  aynı adla 1993’te beyazperdeye uyarlanmıştı; Los Angeles’taki OSCAR ödülü seçmelerine Türkiye’nin OSCAR adayı adayı olarak yollanan yönetmen ve senaryo yazarı Erden Kıral’ın “Mavi Sürgün” adlı filmi Montreal Festivali’nde Uluslararası Film Eleştirmenleri (FIPRESCI) Ödülü’ne, İstanbul Festivali’nde Altın Lale’ye,  Antalya Festivali’nde festivalin en iyi filmi ile yönetmeni ödüllerine, Ankara Festivali’nde özgün müzik (Timur Selçuk) ile görüntü yönetmeni (Kenan Ormanlar) ödüllerine layık bulunmuştu…

Cevat Şakir Kabaağaçlı rolünü “Mavi Sürgün” filminde  Can Togay üstlenirken, 1970’lerin, 1980’lerin Alman sinemasının süperstarı Hanna Schygulla (Schygulla, yönetmen Rainer Werner Fassbinder ile 12 yılda 23 film çevirmişti) “Mavi Sürgün”e renk katmıştı…

1986-1991 arasında Tercüman Gazetesi’nde sinema yazıları yazan Cem Karaer “Çocukluk Bitmez” adlı anı kitabında (Ülke Yayınevi ; hatırat dizisi; ilk baskı: Nisan 2014)  tarihi romanlar yazarı Walter Scott’ın İskoçya Edinburg’taki evini ya da Almanya Frankfurt’taki Goethe’nin evini ziyaret ettiği gibi Bodrum’u ziyaretinde Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın müze haline getirilen evini ziyaret etmek istediğini ancak  bu müzenin yerini bilene Bodrum’da bir türlü rastlayamadığından bunu bir türlü başaramadığını da konu ediyor…

NOT 1 

Eleştirmen İbrahim Tatarlı 1969’da yayınlanan “Marksist Açıdan Türk Romanı”nda şöyle yazıyor: “İnce Memed”de yazar Yaşar Kemal “Köroğlu” destanından faydalanmıştır.”Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanının dördüncü baskısının (Remzi Kitabevi 1960) girişindeyse şöyle yazar:“1925-33 yılları arasında Toros Dağları’nda yüzelliden fazla eşkıya dolaşırdı; hikayesini ettiğimiz İnce Memed bunlardan biriydi.”Sadece Köroğlu mu, Milattan Önce 70’li yıllarda arkadaşlarıyla birlikte isyan ederek Roma İmparatorluğu’nu sarsan Spartacus, İskoçya’nın bağımsızlığı uğruna İngiltere’ye isyan eden, bu uğurda yaşamını feda eden William Wallace (23 Ağustos 1305’te idam edilmişti), Robin Hood efsanesi, Avustralya'da haydutluk yapmaktan başka çaresi kalmayan Ned Kelly (1854-1880), Sicilyalı eşkıya “Salvatore Giuliano” da (1922-1950) Toroslarda beş köyün hükümdarı olan Abdi Ağa’nın zulmüne, baskısına başkaldırarak dağa çıkan ve eşkıyalığa başlayan “İnce Memed”in esin kaynaklarından sadece birkaçıdır…

NOT 2 

Süleyman Demirel Kürt meselesiyle ilgili şöyle konuşmuştu: Atatürk milliyetçiliği çok katıydı...Atatürk'ün şoven milliyetçi olduğu kesin.Milliyetçiliği bir miktar şovendir...O da içinden geldiği muhitin bir gereğidir...Bugün anladığımızdan daha ileri bir Türkçülüktür bu...

(Kaynak "Demirel" kitabı Tanıl Bora; Sayfa: 460) 

NOT 3  

İlk borcunu 1854'te alan, 555 yıl borç peşinde koşmayan Osmanlı (kuruluş tarihi: 1299) 1874'e kadar 14 dış borç mukavelesi imzaladı...İlk borçlanma 1854 Kırım savaşının finansmanı için Londra'daki bir finans kuruluşundan alınmıştır...1855 yılında ikinci borçlanmada yine Londra'dan yapılmıştır...1854-1908 arasında 26 borç anlaşması yapıldı...1881'de Osmanlı artık borçlarını ödeyemez durumdaydı...20. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı'nın borcu yıllık gelirinin 10 katını aşıyordu...

Osmanlı donanması 1910'lu yıllarda dönemin yüksek teknolojisine sahip savaş gemilerine sahip değildi...İtalya Livorno'daki bir tersaneye sipariş verilen (1909), 1910'da denize indirilen ve süper zenginin adı verilen modern savaş gemisi (Averof ) Osmanlı donanmasının korkulu rüyası olup çıkmıştı..

1911: Osmanlı ihracatının yüzde 70,8'i ham yün, ipek, meyve, sebze, tahıl, bitkisel yağdı.Atatürk Türkiye'yi devraldığında ülkede faaliyet gösteren 14 tane dış ülke bankası varken tek bir yerli banka yoktu...

1920'lerde Kayseri Uçak fabrikası, 1940'ta Ankara Etimesgut uçak fabrikası kurulmuştu...Etimesgut uçak fabrikası 200 kadar uçağını yurt dışına ihraç edecekti...ABD, İngiltere baskısıyla bu uçak fabrikaları kapatılmıştır...

1923-1929 dönemindeki 7 yılda Türkiyenin ithalat masrafları ihracat gelirlerinden yüksekken 1930-1939 yılları arasındaki 10 yılda sadece bir yıl hariç (1938) ihracat gelirleri ithalat gelirlerinden yüksek olmuştur...

Atatürk Türkiyesi 3 Mart 1924'te Almanya ile dostluk anlaşması yapmıştı...Ancak Fransız egemenliğindeki Hatay'ı Türkiye'ye kazandırmak ve Çanakkale & İstanbul boğazlarında Türk ordusunun egemenliğinin sağlanması gibi konularda Almanya lehimize (dostça) hamleler yapmadı...Türk ordusunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için Almanya ve İtalya'dan ithalat yapılmaktaydı... .


1927'de Amerikan senatosu Türk Amerikan dostluk ve ticaret anlaşmasını bu ülkede yaşayan Rumların ve Ermenilerin isteği üzerine onaylamadı...Türkiye'nin Washington büyükelçisi Ahmet Muhtar Bey de bu ülkede protesto edildi...

1929'da Atatürk büyük millet meclisini açılış konuşmasında "dış politikada dürüst ve açık olan siyasetimiz bilhassa (özellikle) sulh düşüncesine dayanmaktadır demişti...
1930'larda Atatürk'ün Türkiyesi Avrupa'da barış, huzur, istikrar, refah adası olmuştu...Atatürk Türkiyesi 1929 dünya ekonomik felaketine rağmen hızla kalkınmaktaydı...Atatürk yeni bir dünya savaşının yaklaşmakta olduğunu ilk keşfeden dünya liderlerinden biri oldu..Çünkü Hitler'in ünlü kitabını okumuştu...

Atatürk, İngiliz siyasetçi Churchill gibi Fransız Albay Charles deGaulle'de Almanyanın ikinci dünya savaşını çıkarmaya hazırlandığını çok önceden keşfetmişti...

1930'larda Atatürk'ün Türkiyesi Avrupa'da barış, huzur, istikrar, refah adası olmuştu...Atatürk Türkiyesi 1929 dünya ekonomik felaketine rağmen hızla kalkınmaktaydı...Atatürk yeni bir dünya savaşının yaklaşmakta olduğunu ilk keşfeden dünya liderlerinden biri oldu...

Atatürk, İngiliz siyasetçi Churchill gibi Fransız Albay Charles deGaulle'de Almanya'nın ikinci dünya savaşını çıkarmaya hazırlandığını çok önceden keşfetmişti...

Andrew Mango ve Patrick Kinross Atatürk'ün General MacArthur'a "Çok yakında İkinci Dünya Savaşı çıkacak ve savaşın mutlak galibi, tek kazananı Rusya olacak" kehanetini söylediği yıl için iki farklı tarih vermiş Mango 1932, Kinross 1934 diyor....

Andrew Mango ve Patrick Kinross Atatürk'ün General MacArthur'a söylediği "Çok yakında İkinci Dünya Savaşı patlayacak " kehanetinden kitaplarında bahsetmişti. Kinross Atatürk bu sözleri 1934'te söyledi, Mango 1932'de söyledi diyordu. 

Mango haklıymış Atatürk bunu 27 ya da 28 Eylül 1932'de (Salı ya da Çarşamba günü) söylemiş.1918'de Almanya savaşta yenilmişti ve yenenlerin ağır şartlarını Almanya ancak 1938'de ortadan kaldırabildi. Hitler "Atatürk Osmanlıyı yenenlerin şartlarını 5 yılda ortadan kaldırabildi biz 20-22 yılda kaldırabildik," diyerek çok kızıyordu

25 Eylül 1932 Pazar: 

ABD Genelkurmay Başkanı General Douglas MacArthur (1880-1964) İstanbul'a geldi ve aynı günün akşamında Ankara'ya hareket etti.MacArthur Ankara'daki ziyaretlerini tamamladıktan sonra 27 Eylül Salı günü İstanbul'a döndü ve aynı gün Dolmabahçe Sarayı'nda Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk tarafından kabul edildi...

MacArthur 28 Eylül Çarşamba akşamı İstanbul'dan trenle Paris'e hareket etti... Atatürk Almanca ve Fransızca da bildiğinden Adolf Hitler'in "Mücadelem-Kavgam" adlı kitabını (1925-1926) okumuş ve Adolf Hitler'in ırkçı, faşist, nefret, kin, öfke ve tehdit dolu anlatımından çok ürkmüştü...

Atatürk, "Mücadelem-Kavgam" adlı kitabı okuduktan sonra Adolf Hitler'in dünyanın başına büyük belalar açacağını söylemişti...Atatürk ve MacArhur görüşmesine Atatürk'ün "Kavgam" adlı (1925-1926) kitaptan edindiği izlenimler ve bu kitaptan yola çıkarak vardığı tahminler-kehanetler damgasını vurdu...

Ağustos 1951'de The Caucasus-Kafkaslar adındaki ABD dergisi-magazini Atatürk MacArthur görüşmesinin zabıtlarını-tutanaklarını yayınladı...Atatürk MacArthur'la görüşmesinde Almanya'nın Avrupa'nın tümünü işgal edebilecek bir ordu oluşturabilme potansiyeline dikkat çekti...

Sözlerini şöyle sürdürdü "İngiltere savaşma hevesini kaybetmiş Fransa'ya artık güvenemez; bu çıkacak yeni Avrupa savaşının galibi olacak Sovyetler Birliği bütün komşuları ve gezegendeki diğer ülkeler için tehdit kaynağı olacak"Atatürk MacArthur'a "İçinde bulunduğumuz dönem-devir-yıllar bir ateşkes-mütareke-geçiçi barış dönemidir. Versailles barış anlaşması savaşı kazanan devletlerin dayatmaları sonucunda Almanya gibi mağdur ülkeler yaratmıştır.Bu nedenle Versailles anlaşması kalıcı-sürekli bir barış sağlayamayacaktır...Çalışkan, disiplinli ve olağanüstü dinamizme sahip 70 milyon Alman mağduriyetlerini ortadan kaldırmak için harekete geçtiği anda bunu yapabilecek güce sahiptirler...Savaş 1940'ta başlayabilir.Fransa artık güçlü ordular kurma yeteneğini kaybetmiştir.İngilizler Fransız ordusuna artık güvenemez...Mussolini aşırı derecede hırslı ve açgözlü..Almanlar İngiltere ve Sovyetler Birliği hariç Avrupayı işgal edebilecek potansiyele sahipler...Yeni büyük savaşa Amerika dahil olduğunda savaşı Almanya kaybedecek ve büyük savaştan asıl kazançlı çıkan Sovyetler Birliği olacak...

Çünkü Ruslar rakiplerinin en küçük yanlışlarından yararlanmasını bilen bir millet...Dünya yanarsa hiçbir millet kendini bu yangın bana sıçramaz diyebilme lüksüne sahip değil" dedi...

IAN KERSHAW TARAFINDAN YAZILAN İKİ KİTAPTAN YARARLANILMIŞTIR:

Fateful Choices: Ten Decisions That Changed the World, 1940–1941 (London, 2007)

The Nazi Dictatorship. Problems and Perspectives of Interpretation (London, 1985)

Hitler Sovyetler Birliği'ni işgal edeceğini 16 yıl önce 1925'te dünyaya ilan etmişti...

Berlin'deki Rus diplomat Sergey Aleksandrovski Nisan 1933'te Hitler'in günün birinde Sovyetlere savaş açacağını Moskova'ya bildirdi...

Hitler 1925 ve 1926'da yayınlanan kitabında da hedeflerini ilan etmişti...

Hem Doğudaki Yahudilerden (Komünistlerden), Hem Batıdaki Yahudilerden (Kapitalizmin Finansçılarından) kurtulmak istiyordu...Hitler 1925'te ve 1926'da yayınlanan kitabında Sovyetlerin gıda, petrol, doğalgaz ve diğer hammadde kaynaklarına silah zoruyla el koyulması gerektiğini yazmıştı...

Sovyetler Birliği yöneticileri de Hitler'in kitabını okumuştu...1938'de Stalin tarafından öldürtülen Nikolai Bukharin 1934'te Sovyetler Birliği Komünist Parti Kongresi'nde yoldaşlarını uyardı:

"1904-1905'te Japon ordusu Rus ordusunu fena halde yenmişti...Yakın gelecekte Doğudan Japonlar, Batı'dan Almanya topraklarımızı işgal edebilir..."

BUHARİN ŞÖYLE DEDİ YOLDAŞLARINA:

"HİTLER KİTABINDA BÖYLELİKLE DÜRÜSTÇE DEVLETİMİZİN İMHASI ÇAĞRISINDA BULUNUYOR.ALMAN HALKININ İHTİYACI OLDUĞUNU İFADE ETTİĞİ TOPRAKLARI SOVYETLER BİRLİĞİ'NİN ELİNDEN ALMAK ÜZERE KILICINA DAVRANMASI GEREKTİĞİNİ AÇIKÇA SÖYLÜYOR.TARİHİN KARŞIMIZA ÇIKARACAĞI EN ZORLU SAVAŞLARDA KARŞIMIZDA OLACAK"

1937'de Hitler çalışma arkadaşlarına Sovyetler için "Muß ausgerottet werden- yok edilmeli, imha edilmeli" dedi...

Haziran 1937'de Sovyetler Birliği'nin en iyi komutanı olan Mikhail Tukhachevsky (1893) Stalin tarafından öldürtüldü...

Temmuz 1937'de Hitler onbinlerce yüksek nitelikli, iyi yetişmiş, işe yarar, Sovyetler Birliği aydınının Stalin tarafından idam ettirilmesi konusunda "Stalin delirmiş olmalı" dedi...

25 Kasım 1938'de Moskova'da ilk gösterimi yapılan ve Rusya'da 23  milyon seyirci toplayan Alexander Nevsky filmi 1220-1263 yılları arasındaki bir dönemi konu alıyordu...

Stalin'e 1941'deki Alman saldırısını 3 yıl önceden duyuruyordu bu film.İsviçreli diplomat Carl Jacob Burckhardt'a (1891-1974) 1939'da Hitler şöyle dedi:

"YAPTIĞIM HER ŞEY RUSYA'YA YÖNELİK.BATIDAKİ ÜLKELER (İNGİLTERE, FRANSA, ABD) BUNU ANLAMAYACAK KADAR KÖR VE APTAL OLURSA, O ZAMAN BATIDAKİ ÜLKELERİ YENMEK İÇİN RUSLARLA ANLAŞMAYA VARMAK ZORUNDA KALACAĞIM.BATIDAKİ ÜLKELERİ YENDİKTEN SONRA TÜM GÜCÜMLE SOVYETLER BİRLİĞİ'NE SALDIRACAĞIM..."

Türkiye Cumhuriyeti'nin Los Angeles'taki Oscar ödülü film yarışmasına bugüne kadar yolladığı 31 Türk filminden dördüncüsü 1993'te Erden Kıral'ın "Mavi Sürgün"üydü...