Yeni olan her şey insanı heyecanlandırır, umutlandırır değil mi?
Bir şeyi bitiren, başaran insanda bir enerji, motivasyon olur; çünkü başarmak güzel bir duygudur.
Sanal ortamda, birisi ile karşılaştığınızda, telefonlarda yarınlar için hep güzel şeyler söylerken, süslenmiş cadde, sokak ve pencerelerin önünde bulursunuz kendinizi.
Bu yıl bir garip.
İkinci milenyum'un ilk çeyreğinin son yıl uğurlaması bir garip.
Önceki yıllarda yılın son günleri insanlarda bir heyecan, ellerinde özenle hazırlanmış hediye paketleri ile koşar adım giderlerdi evlerine, buluşma yerlerine.
Bu yıl garip bir yıl, eller boş, umutlar kırık ve adımlar ağır ağır, sanki bacaklar yürüyenleri taşıyamıyormuş gibi.
Enflasyon hesapları yalan, konuşmalar boş ve anlamsız.
Cepler boş, kredi kartları limit aşımına gelmiş ama eve de birşeyler yolunda değil.
İnsanların biri birileri ile ilişkileri ve söylemleri gibi, ülke yönetimi de sanal, yaşama da dokunmuyor. Kimsenin de umurunda değil.
Boş vermiştik bir yaşam biçimi olmuş.
Şarkıların sözleri bile absürt. Kim kendini hangi sözcükte buluyor belli değil.
"Arabanı sür soğuk aralıkta/ Buz gibi sev beni, yokuş aşağı/ İzi kalır lastiklerin asfaltta/ Kalamadım onlar gibi bi' tarafta/ Yüzeyine pul gibi yeni yaşlar/ At çöpe, yaz yeniden başla", buyurun!..
Eğer bu ülke, tv'lerin gündüz kuşaklarındaki, programlar gibi yaşıyor ise, eyvah ki, ne eyvah!..
Camide Cumaya gidin ve vaazları dinleyin, hocanın hutbeden verdiği vaazlar ile "amin" diyenlerin yaşamları öyle farklı ki. Gel gör ki, vaaz veren de, dinleyen de bu durumdan öyle mutlu ki, herkes huşu içinde.
Kim ne derse desin, ben Yahudileri ve ingilizleri pek sevmeye başladım, neden mi, çünkü akıllı adamlar, akıllı millet.
Hiç olmazsa, ne dedikleri, yaptıkları belli.
Örneğin İngilizler "orta doğu" için söyledikleri bir söz vardır:
"İt'i, ite kırdırmak!." diye.
Evet ya, elini bulaştırmadan istediğine , istediğini yaptırıyorlar.
Hey gidi günler hey.
Eskiden sosyal ve siyasal sorunlar, ideolojik analiz edilir ve çözülürdü.
Sınıflardan söz edilirdi, ezen ve ezilen diye!..
Uluslardan söz edilir, milletlerden söz açılırdı.
Şimdi artık kimin eli kimin cebinde belli değil.
Ülkenin en milliyetçi partisi, ülkenin yıllardır "savaşalım" dediği kişiler ve kitleler ile kol kola. Kötü mü, değil ama amaç ne?. Sorunu çözmek ise, "el elin eşeğini türkü söyleyerek arar!.." geçiniz!..
Ayrıca da, çok katmanlı geniş toplumun, kitlelerin sorunlarının çözümü bellidir. Ya yönetim olarak kitleleri baskı altına alırlar ve sustururlar ya da ekonomik alt yapılı, sınıfsal bir çözüm üretilir.
Diyelim Patagonya'da birden fazla millet var ve olan sorunu çözmek gerek. Burada yönetsel sorunları milliyete dayalı çözmek isterseniz, mutlaka bir tarafı mağdur edersiniz, hele kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı günümüzde.
Maden kalıcı çözüm gerek, o zaman sorunu ya SOSYAL DEVLET ya da sınıfsal bir yaklaşım ile çözebilirsiniz Nerede yaşıyorsunuz bilmiyorum ama kendi ülkenize bir bakın, sahillerinizde, organize sanayi bölgelerinde iş adamları bam başka bir milletten, çalışanları, hem iş adamının hemşerileri hem de o yörenin insanı. Buyrun bu çelişkiyi çözün.
Her şey o kadar karmaşık hale geldi ki günümüzde, çözüm mü, gayet basit. Diyalektik düşünmek.
Bir toplumda çelişkiler arttıkça, bir noktadan sonra uzlaşmaz çelişkiler noktasına gelinir ve bunun da sonu kaos'tur.
Kaos'un iyi tarafı var mıdır, evet kaos, aynı zamanda doğum demektir, sorunun çözümü!..
Bilirsiniz Dünya da, bir kaos sonrası meydana gelmiştir.
Her geçen gün kaos'a bir adım daha yaklaşılıyor gibiyiz. Dilerim birleri olayın farkındadır. Atı alıp Üsküdar'ı geçenlerin bir sorunu olmaz ama atı olmayanların, artık tüm olanları iki kere düşünmelerinde yarar var.
Yoksa, yeni yıl gelecek, her şey iyi olacak, yok böyle bir şey.
Emek yoksa, hiç bir şey yok.
Bedava peynir, fare kapanında olur!...
Yılın son günü yine de bir düşünün!..