Bizim dilimizde sinmek çok değişik anlamlarda kullanılan bir kelimedir. Sözlüklere bakılınca, kendini göstermemek İçin büzülmek, saklanmak, pusmak korku, yılgınlık, bazı sebeplerle konuşmamak, hareket etmemek veya tepki göstermemek gibi birçok fiil için kullanılmaktadır.

Yaşamımızda şahit olduğumuz çok fazla sinmişlik durumları var. Başka ülkelerde nasıldır fazla bilemem ama, bizim ülkemizde her 5-10 yılda bir sindiriliriz. İhtilaller olur, kurunun yanında yaş da yanar ve genelimiz  sineriz. Herhangi bir siyasi görüş temsilcileri çoğaldıkça, karşıt görüş sahiplerini sindirmeye çalışır ve bazen de sindirir. Bir parti iktidar olur, muhalifleri sindirmeye gayret eder. En azından ekonomik yaptırımlar uygular, iş insanıysa müfettişler yollayıp sindirmeye çalışır.

Şirketlerde, fabrikalarda mesaileri için itiraz edip sesi fazla çıkanlar veya maaş zammı isteyenler, kötü çocuk listesine girer ve sindirilmek için çeşitli taktiklere baş vurulur. Her konuda kendi halinde bir vatandaş, nedense hakkını arayamaz, arayınca da ya komünist, terörist, fetocu veya ergenekoncu olarak yaftalanır. 

Vatandaş bir haksızlığa uğrayınca, meydanlara iner. Yürüyüşler yapar, siyah çelenk koymaya kalkar. Tabi gözaltılara maruz kalarak geride kalanlar sindirilmek istenir. Bütün bu olayların hepsine masumane eylemler demek de doğru olmaz. İşin içine siyasi aktörlerin kışkırtmaları girer ve hak arayışları bazen siyasi şova da dönüşür.

Fikirlerin çok olması doğruyu bulmamıza sebep olabilir belki ama, bizim ülkemizde her parti ve değişik fikirleri savunanlar, kendisi gibi düşünmeyenleri, hainlik dahil birçok karalamalarla sindirmeye kalkar. Tehlikeli bulurlarsa yok etmeye çalışırlar.

Bu durumlar aile yaşamımıza kadar sirayet etmiştir. Aile reisi olarak poh pohlanan erkek, genellikle eşini, çocuklarını sindirir.

Son değişikliklerle adına dezenformasyon yasası denilen yasal uygulama ile artık basın da bir nevi sindiriliyor. En azından alacağı reklam ilan gelirleriyle korkutuluyor.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesini reddeden siyasetçilerin türediği, Türklüğü savunanların sanki  aykırı kişiler olarak lanse edildiği birçok dönemi hep yaşadık.

Çetin yollar yufka yüreklerle aşılmaz diyen H. Nihal Atsız’ın bu cümlesine uyarak çetin yollara girenler artık yolları değil, duvarları aşmak zorundadır.

Herkese tavsiyem, Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe hitabını tekrar tekrar okumasıdır.

Hoşça kalın, Cumhuriyetle kalın.