"Siyasal yönetimler, bireysel çıkarlar üzerinden, rejimleri, inşa ederler ise sonundan da karşıtlarını oluştururlar ve defolup giderler. Suriye de maalesef bir ailenin hakimiyeti vardı. Halk, açılık ve sefalete, terk edilmiş durumdaydı... Devlet düzeni yok edilmiş, Otorite boşluğundan kaynaklı çeşitli terör örgütleri konumlanmış durumdaydı. Suriye halkı, daha ne kadar dayanabilir di ki ? BOP bölgede Taliban'ı bize komşu yaptı, bu çok tehlikeli bir durum diye düşünüyorum. Bekleyip göreceğiz. Suriye ve bölge açısından ve Ülkemiz açısından." ..!
Yukarıdaki ifadeler Mülkiyeli bir dostuma ait. Suriye'deki gelişmeleri bu şekilde değerlendirmiş, Taliban'a komşu olduğumuzu düşünen pek çok insanımız gibi. Suriye'yi zor ve sonu belirsiz bir süreç bekliyor. Suriye'nin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Yeni bir anayasa gerekiyor. Bu konularda şu aşamada tam bir netlik yok. Esat'ı devirenlerin özelliklerine bakarak bir takım sonuçlar çıkarılmaya çalışılıyor. Taliban tarzı bir komşuya sahip olabileceğimiz de bu varsayımlardan biri.
Suriye halkı Esad’dan kurtulduğuna memnun, bayram yapıyor sokaklarda. Karanlıktan aydınlığa çıkmanın verdiği mutluluğu kutluyorlar. Devrilen rejimin sembolleri Esad’ın, babasının heykelleri yıkılıyor.
İç savaş boyunca, başta Türkiye, başka ülkelere sığınan Suriyeliler de mutlu, coşkulu. Gelişmeleri yakından izleyen insanlarımız ise, “Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de bulunmalarının siyasal ve ahlâki bir gerekçesi kaldı mı” diye soruyor. “Belli bir plan çerçevesinde ve sükunetle ülkelerine dönmeli veya gönderilmeli” diyorlar.
Önümüzdeki süreçte ele alınması gereken önemli konulardan biri sığınmacıların geri gönderilmesi olacak.
Türkiye, Suriye’de devam eden çatışmalara ara verilmesi ve rejimin halkıyla barışması için çok çaba harcadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu çerçevede, son aylarda Suriye’de yaklaşan süreci öngörerek bir takım girişimler başlatmıştı. Ancak Suriye’deki rejim Türkiye’nin uzattığı eli tutmadı. Neticede Suriye halkı tüm dünyanın gözleri önünde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Ülkelerinin geleceğini kendileri belirleyeceği bir süreç başlattı. Yeni bir aşamaya ulaşıldı.
Önümüzdeki geçiş süreci Suriye’de yaraların sarılması, birliğin, bütünlüğün ve güvenliğin sağlanması süreci olacak. Türkiye bu konularda ne yapılması gerekiyorsa, sorumluluk üstlenmeye hazır olduğunu açıkladı. Bölge ülkeleriyle ve uluslararası aktörlerle bu konudaki çalışmaları yoğunlaştıracağı görülüyor. Bu sayede, evlerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca Suriyelinin de kendi topraklarına dönebilmeleri öngörülüyor. Sığınmacıların güvenli, gönüllü ve onurlu ülkelerine geri dönmelerine büyük önem atfeden Ankara’nın bu konuda çalışmalara başladığı anlaşılıyor. Ancak bu çalışmaların hemen sonuçlanması beklenmiyor.
Öte yandan, bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan dikkat çekici beyanlarda bulunuyordu. Bir konuşmasında Erdoğan, “İnşallah önümüzdeki dönemde milletimize, hem boydan boya tüm güney sınırlarımızın güvenliğini, hem insanımızın can ve mal emniyetini garanti altına alacak yeni müjdelerimiz olacak” demişti.
“Bu müjde, Suriye’de PKK’ya yönelik kapsamlı bir operasyon olabilir mi? Irak sınırımızda devam eden Pençe-Kilit operasyonunda kilit tamamlanıp, PKK bölgeden tamamen atılmış olur mu?”yolunda yorumlara neden olmuştu. Erdoğan 10 Kasım’da bir anma töreninde yaptığı konuşmada da, “Bölücü terör örgütünü bir tehdit kaynağı olmaktan çıkaracağız. Tüm imkanlarımızı sonuna kadar kullanacağız. İnşallah önümüzdeki dönemde sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenli bölgenin eksik kalan halkalarını da tamamlayacağız” diye konuşmuştu.
Suriye’de geçen hafta yaşanan gelişmeleri izlerken Erdoğan’ın bu konuşmalarını anımsadım. “Erdoğan’ın sözünü ettiği müjde bu olmalı” diye düşündüm. Bölge dışı güçlerin uzun süredir Esat'ı devirmeyi düşündüklerini düşündüm. El Kaide İŞİD türevi HTŞ öncülüğünde gerçekleşen operasyonun da bu bölge dışı aktörler tarafından organize edildiği, "Türkiye'nin buna yeşil ışık yaktığı" şeklinde ortalıkta dolaşan söylentiler aklıma geldi. Türkiye gibi bölge dışı aktörlerin de birbiri ardından Esat'ın devrilmesinden duydukları memnuniyeti dile getiren açıklamalar yaptıkları aklıma geldi.
Erdoğan “Bölücü terör örgütünün bir tehdit kaynağı olmaktan çıkaracağız” demişti. Suriye’deki gelişmelerden terör örgütü PKK/YPG 'nin istifade etmeye kalkışması da Türkiye için tehdit niteliğinde.
Erdoğan'ın NATO Genel Sekreteri ve AB Komisyonu Başkanı ile 10 Aralıkta Suriye'deki gelişmeler üzerine yaptığı telefon görüşmeleri de dikkatimi çekti. “Hicbir insan haklarina deger veren ülke Suriye’de Taliban tarzı bir yönetim ve terör yapılanmalari arzulamaz”diye düşündüm.
IŞİD ile mücadele gerekçesiyle ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), omurgasını Suriye’deki Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Suriye’nin kuzeyinde, Fırat Nehri’nin doğusunda kalan SDG yönetimindeki bölge fiilen özerk bir bölge olarak tanımlanıyor. YPG, PKK’nın bir uzantısı olarak Türkiye için bir tehdit oluşturuyor. Türkiye, YPG’nin mevcut karışıklıktan istifade etmesine izin verilmeyeceğini devamlı vurguluyor. Türkiye’nin kaygılarının temelinde bu gelişmelerin PKK/PYD kontrolündeki bölgede Irak’taki benzeri bir Kürt yönetiminin kurulması olasılığı yatıyor.
Suriye’de geçen hafta yaşananlar, ”PKK/PYD’nin bu durumdan istifade etmeye çalışır mı?” sorusunu akla getiriyor. Aynı olasılığı düşünen Ankara’nın, PKK/PYD’nin bu durumdan istifade etmemesi hususunda ABD ile görüşmelerde bulunduğu anlaşılıyor. PKK’nın ve uzantılarının mevcut durumdan fayda sağlamasının önlenmesi, Suriye’yi terörizm için güvenli liman olmaktan çıkaracak. Türkiye bu konudaki her türlü çalışmasını sürdürme kararlılığında. Terör örgütü PKK’ya ve uzantılarına Suriye’de yer olmamalı. Suriye Kürtleri buna izin vermemeli, Suriye’nin kalkınması ve birliği icin caba harcamalı.
Suriye’deki yeni yönetimi devasa sorunlar bekliyor. Önümüzdeki süreçte oluşturulacak geçiş hükümetinin asli görevlerinden biri, ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak olmalı. Bu çerçevede, Kürtler dahil ayrışmış bölgelerin geçiş hükümetini desteklemeleri sağlanmalı.
Yeni yönetim, kapsayıcılık ilkesinden hiçbir zaman ödün vermemeli, herhangi etnik, dini vs. ayrım gözetmeksizin herkesi kucaklamalı. Suriye’de kalıcı çözüm ile barış ve istikrar ancak ulusal uzlaşı ile sağlanabilir. Yeni dönemde ileriye odaklanılmalı ve ülkeyi yeniden inşaya girişmeli.
Türkiye için Suriye’nin milli birliği, egemenliği, istikrarı, toprak bütünlüğü çok önemli. Türkiye, Suriye halkının refahını önemsiyor. Türkiye, bundan sonraki süreçte, farklı etnik ve dini grupları kapsayıcı bir yönetim anlayışı ve barış içerisinde yaşadığı bir Suriye arzulamakta. Komşularıyla iyi ilişkilere sahip olacak, bölgesine barış ve istikrar katacak yeni bir Suriye arzulamakta. Türkiye bu amaca yönelik gereken desteği sağlamaya hazır.
Zor günlerinde Suriye halkına el uzatan Türkiye, Şam’da açılan yeni sayfada da yanında olacak.