Her yıl 16 Ekim’de kutlanan Dünya Gıda Günü, topluma sağlıklı gıdaya ulaşımın önemini hatırlatıyor.

Bugün, gıda sistemimizin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha düşünmekte fayda var. Dünyada milyonlarca insan, güvenilir ve sağlıklı gıdalara ulaşmakta zorlanıyor. Bu, sadece ekonomik bir sorun değil; aynı zamanda insan sağlığına dair büyük bir tehdit.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın uzun bir süre sonra açıkladığı ‘Taklit tağşiş’ ve ‘insan sağlığını tehlikeye atacak gıda’ ürünlerin kamuoyuna duyurulmasını son derece faydalı buluyorum ama bu konu daha da geliştirilmeli.

Analiz edilen tüm veriler kamuoyuyla açık şekilde paylaşılmalı.

Sağlıklı gıda, öncelikle doğal ve işlenmemiş olanı ifade ediyor. Taze meyve, sebze, tahıllar, baklagiller…

Büyükşehirlerde bu gıdalara ulaşmak zor ulaşılabilmesi bile hayli maliyetli.

Artan enflasyon sebebiyle, tüm dünyada gıda enflasyonu düşerken Türkiye’de gittikçe artmakta.

Büyükşehirlerde yaşayan insanlar artık, sağlıksız olduğunu, kötü şekilde üretilmiş gıda olduğunu bilmesine rağmen o gıdayı alıp yiyor.

Herkes buna dahil.

O gıdayı almak zorunda kalıyor da diyebiliriz.

Bu insan sağlığını tehdit edici kötü gıdaları üretenlerin kendi ürettiği gıdaları tükettiğini de düşünmüyorum.

Çok büyük bir vebal var üstlerinde. Hem toplumun sağlığını tehdit ediyorlar, kötü ürün üretiyorlar, üretim aşamasında büyük bir kar ediyorlar, yurttaş artan ekonomik sorunlar sebebiyle kötü olduğu halde o gıdayı alıp tüketiyor, devlet işini yapıp bu kötü gıdaları tespit edince bu para hırsı olan üreticiler dünyayı ayağa kaldırıyor.

Bu nasıl bir yüzsüzlüktür…

Hem kötü gıda üret, hem büyük kar et, hem insan ve toplum sağlığını tehdit et sonra ‘vay efendim devlet tespit etmiş bu doğru değil, bu algı operasyonudur, bizi batırmak istiyorlar’ diye acındır kendini.

Ekonomide dürüst kazanç ve kamuoyu düşünürlüğü gerçek benliğinde ve akademik çalışmalarına uygun olarak Türkiye’de uygulansaydı kötü üreticiler zaten çoktan kepenk kapatıp gitmişti. Bir de devleti suçluyor. Çelişkiler içerisinde kalmakla beraber, hatalı ve arsızca üste çıkma eğilimi gösteriyorlar.

Tarım Orman Bakanlığı’nı desteklediğim gibi önerilerimde var;

İnsan sağlığını tehdit eden her kim olursa olsun, büyük ve acımasız cezalara çarptırılmalı. Öyle 500 bin TL-1 milyon TL ceza bile az gelir.

Sahibine, yetkilisine, görevlisine en az 3 yıl olacak şekilde hapis cezası verilmeli ve tüm işletme kazançlarına el konulmalı. Milyonlar kaybetmeli, hapis yatmalı ve bir daha bu işi yapması engellenmelidir.

Kötü üreticilerin yaptıkları üretimde görüyoruz ki halka acımıyorlar, devlette bu üreticilere acımamalı. Ağır cezalar, emin olun demokrasilerde en büyük derstir. Devlet, halkına karşı yapılan acımasızlığı affetmemeli, daha fazlasıyla cevap vermelidir. Halkını korumalıdır.

Yurttaşlar içinde sağlıklı gıdaya erişim hakkını savunmasının ve sesini yükseltmesinin tam zamanıdır.Bu sadece bireysel bir mücadele değil, toplumsal bir mücadeledir. Devleti ağır cezalar vermeye yöneltmekte yurttaşların görevidir.

Sağlıklı gıdanın hak olduğunu hatırlatarak yetkilileri göreve çağırıyorum…