Pazar günü “Öğretmenler Günü“ kutlandı ülkemizde. Öğretmenlerin sorunları ve eğitim sorunları masaya yatırılacağına yine, hamasi nutuklar atıldı, gün geçiştirildi ve belki sorunların çözümü için bir fırsat daha kaçırıldı! İnsan haliyle üzülüyor tabii. Geçmişte eğitimde çığır açan “Köy Enstitüleri Modelini” hayata geçiren bir ülke olarak, bu gün geldiğimiz nokta; Pisa Testlerinde OECD ülkelerinin ortalamasının altında kaldığımızdır! Bu başarısızlıkların nedenleri ve çözümleri üzerinde durulmadan, öğretmenlerin yaşam standartlarını düzeltmeden, bu başarısızlığın düzelmesi de mümkün görülmüyor!
Bilindiği gibi OECD Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PİSA) Testleri: Zorunlu eğitimini tamamlamış öğrencilerin değerlendirmesinde önemli bir etken olarak görülüyor. 41 ülkeden 250 bin 15 yaş grubu öğrencinin yetenek ve bilgi birikimlerini karşılaştırmalı olarak değerlendiren test sonuçları, ülkemizin temel eğitim sisteminin eksikliklerini objektif bir şekilde ortaya koyması bakımından önemlidir.
Testler; Finlandiya başta olmak üzere, Kore, Japonya, Çin Hong Kong’u, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerin 15 yaş grubu öğrencilerinin, diğer ülkelerdeki yaşıtlarıyla karşılaştırıldıklarında büyük oranlarda daha başarılı sonuçlar aldıklarını ortaya koymuştur. Özellikle Finli öğrencilerin bu testlerde hemen hemen her alanda birinci olmaları dikkat çekicidir.
Testler: “Okuma”, “Matematik”, “ Sorun çözme” ve “ Fen Bilgisi” alanlarındaki bilgi ve yeteneklerini karşılaştırmalı olarak analiz etmekte ve buradan yola çıkarak da ülkelerin eğitim programlarını da değerlendirmektedir. Ne yazık ki Türk öğrenciler bu testlerde başarı oranı açısından en alt sıralarda yer almışlardır!
Üstelik okullar arasındaki başarı farklılığı da ülkemizde eğitimde fırsat eşitliğinin tam anlamıyla sağlanamadığını göstermesi açısından önemlidir.
Eğitim insana yapılan uzun vadeli bir yatırımdır. Bu yatırım başarılı olursa, ülke geleceğini emanet edeceğimiz gençlerimiz de başarılı olurlar!
“Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder“ diyen büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün bu konudaki öngörüsüne katılmamak mümkün mü?