Gıda, hepimizin yaşamında en temel gereksinim. Ancak, son zamanlarda Türkiye’de gıda dolandırıcılığı ve sahtecilik olaylarının artması, hepimizin sağlığını tehdit eder hale geldi. Bu, aslında sadece bireylerin değil, toplumun genel sağlığına yönelik ciddi bir risk. Neye ve kime güveneceğiz sorusu, günlük alışveriş yaparken bile zihnimizin bir köşesinde dönüp duruyor.
Alışveriş yaparken etiketleri tekrar tekrar okuyoruz, ambalajın detaylarına dikkat ediyoruz. Fakat, en bilinen markalarda bile "acaba bu ürün içerisinde bize zarar verecek bir şey bulunuyor mu?" endişesini taşımaktan kurtulamıyoruz.
Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz sahte zeytinyağı, bal veya süt ve et ürünleri gibi temel gıdalarda dahi sahteciliğe rastlamak, "Ne yiyip içiyoruz?" sorusunu her zamankinden daha sık sorduruyor.
Bir yandan sağlıklı yaşam için çabalıyoruz, ama diğer yandan aldığımız gıdanın güvenilir olup olmadığını bilmekte güçlük çekiyoruz. Bu durum, sadece sağlık açısından değil, psikolojik açıdan da bir yıpranma yaratıyor.
Peki, ya bilmeden tükettiğimiz zararlı gıdalar?
Tabii ki bireysel olarak daha dikkatli olmaya çalışıyoruz, ancak bu sorunun temel çözümü bireysel önlemlerden çok daha kapsamlı bir yapıya dayanmalı. Denetimlerin daha sıkı yapılması ve caydırıcı cezaların uygulanması şart.
Peki bireysel olarak kontrolümüzde olmayan şeyler için ne yapacağız? Marketten aldığımız meyve ve sebzeler ne kadar sağlıklı? İçerisinde herhangi bir tarım ilacı bulunuyor mu?
Ben şahsi düşüncem olarak kesinlikle bulunduğunu düşünüyorum.
Neden bu şekilde düşünüyorum? Çünkü Rusya ve pek çok ülkeye gönderdiğimiz meyve ve sebzeler bize geri iade ediliyor. Çünkü ürünlerin içerisinde tarım ilaçları bulunuyor.
Peki sizce bu domatesler, marullar gerçekten de imha mı ediliyor yoksa tekrardan pazarlarımıza mı sunuluyor?
Bu sorunun cevabını arıyor ancak net olarak bulamıyor, daha doğrusu güvenemiyorum.
Sanırım şehirlerden köylere, doğallığa dönmenin vakti geldi de geçiyor.