Günümüzde "köylülerin aşağılandığı, hor görüldüğü" bir noktada şehirde yaşayan insanlar ne kadar toplum kurallarına uyarak, başkalarına saygı göstererek yaşıyor?
Bir erkek olarak, toplu taşımada başka bir erkeğin bacaklarını açarak yanındaki kişiyi rahatsız etmesi beni ne kadar sinirlendiriyor, anlatamam.
Toplu taşıma dediğimiz ortamda yanlışlıkla bir insana dokunabilir veya temas edebilirsiniz; ancak evinizdeki gibi rahat davranamazsınız.
Bacaklarınızı sonuna kadar açamaz, yanınızdaki kişinin özgürlük alanına girmezsiniz.
Ya da otobüste giderken yoldaki zamanı "telefonla birine hayat hikayenizi anlatarak" değerlendiremezsiniz. Kimse sizin hayatınızı, yaşantınızı ya da sesinizi duymak zorunda değil.
Tüm bunların üzerine, ülke resmen "kimin gücü kime yeterse, onu ezmeye çalışıyor" mantığıyla hareket ediyor. Buna bizzat şu şekilde şahit oldum:
Karşılıklı koltuklarda otururken yanıma ortaokula giden bir öğrenci geldi. Kartında parası yoktu ve annesini arayarak çevrimiçi yükleme yapmasını rica etti.
Annesi çocuğu tekrar arayınca, çocuk çantasını koltuğa koyarak kartını okutmak için ayağa kalktı.
O sırada otobüse binen bir varlık (insan diyemiyorum), en arka tarafa doğru ilerledi ve çocuğun çantasını yere koyarak koltuğa oturdu.
Güzel bir üslupla oranın dolu olduğunu anlatmaya çalıştım ama beni dinlemedi. Ben de çocuğun gelmesini bekledim.
Çocuk geldiğinde, nazik bir diksiyonla durumu açıklamaya çalışırken, karşısındaki varlık — yaklaşık 35-40 yaşlarında bir erkek — çocuğa, "Kes lan sesini, babanın tapulu malı mı?" diye bağırdı.
Bu noktada sessizliğimi bozarak, "Sen nasıl konuşuyorsun?" diye çıkıştım. O anda sesini kesti.
Çocuk ayakta durmak için kalktığı sırada, kolundan tutarak onu kendi koltuğuma oturttum.
Çocuğun koltuğunu gasp eden kişi hâlâ birkaç laf atmaya devam etti; ama "Son kez uyarıyorum, son şansını kullandın" dediğimde, yolculuk boyunca bir daha sesini çıkarmadı.
Peki, ben bu olayı neden anlatıyorum? Otobüste, yanımda liseye, işe ya da başka bir yere gitmeye çalışan onlarca yetişkin vardı.
Birlikten kuvvet doğurup o kişiyi otobüsten bile atabilecekken herkes sessiz kalmayı tercih etti.
Hiç kimse, "Bu çocuk benim çocuğum, yeğenim, yakınım olabilir" demedi. Herkes sadece sustu ve "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" sözünü ete kemiğe bürüdü.
Küçük bir çocuğun ezilmesine, hakarete uğramasına sessiz kalmaktansa, yaşamamak daha iyi bir seçenek gibi geliyor.