Pek çok insanın doğasında vardır nankörlük! Peki neden kızdırır insanları derseniz; şöyle örneklerle açıklayabiliriz bunu:

 

“Birinin yardıma gereksinimi vardır. Biri haksızlığa uğramıştır! Kimi zalimlerin zulmüne uğramış mazlumdur! Bazılarının hiçbir isteği verilmemiştir, siz elinizdeki güçle verirsiniz! Yardım edersiniz.

 

Sonra bir bakarsınız ki; Elinden tutup, düzlüğe çıkardıklarınız, iyilik yaptıklarınız, hakkını savunduklarınız, ne istedilerse verdikleriniz; hepsi birer nankör, iyilikbilmez, hain ve düşman oluvermişler!”

 

Bunun örneklerini hepimiz, kişisel olarak da, toplumsal olarak da çokça görmüşüzdür!

 

E haliyle üzülüyor insan tabii, özellikle iyilik yaptıklarınızın bu nankörlüğüne! Daha kötüsü; insanın insana güveni kalmıyor! Yardım etme isteği bitiyor. İyilik yapanlara “enayi” muamelesi yapılması, gerçekten iyiliği hak edenleri de, zorda bırakıyor!

 

“Nankörlük, zayıf insanların işidir. Kudretli insanlar içinde, asla nankör olana rastlamadım.” Diyor Goethe.

 

Nankörlüğün insanda, nasıl bir hayal kırıklığı, nasıl bir gönül kırıklığı bıraktığını en güzel ifade eden de, bence Özdemir Asaf olmuş, diyor ki o da;

 

“Bunca nankörlükten sonra, bazılarının ederi kalmadı artık gönlümde; “kaça” deseler, “hiçe” sayarım.”

 

Ne kadar doğru değil mi? Hani bazı insanların çokça konuşulan ve gündemi de, hak etmedikleri kadar meşgul eden, “nankörlükleri” var ya; boş verin gitsin, değmez onları konuşmaya! Hiç yokmuşlar, hiç var olmamışlar gibi, devam edin hayatınıza! Çünkü Immanuel Kant’ın da dediği gibi:

 

“Nankörlük, alçaklığın özüdür.”