Deprem felaketi yaşayanların hayatında her şey, koca bir “ hiç” oldu. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Hiç sevdikleri kalmadı. Hiç evleri, komşuları, akrabaları, arkadaşları, alışkanlıkları, yaşam rutinleri eskisi gibi olmayacak artık. Hiç paraları, gelecekleri, hatta geçmişleri, anıları, fotoğrafları, belki umutları da kalmadı onların…
Çoğu yerinden yurdundan oldu, göç etmek zorunda kaldı. Belki en zoru da buydu. Yazar Ayşe Kulin’in dediği gibi:
“ Göçmek, yüreği ikiye yarmak ve bir yarısını sılada bırakırken, diğer yarısının sürekli kanamasına katlanmak demekti.”
Hepsi koca bir “ hiç”liğin ortasında kaldılar aslında. Arafta gibiler. Daha acılarını, yaslarını, yaşayamadan, yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Bazıları adeta yaşamaktan bezmiş gibiler. Hiçliğin ortasında kalma psikolojisini uzun süre üzerlerinden atamayacaklar ne yazık ki! İyileşmeleri de zaman alacak. Zorlu bir süreçten geçiyorlar onlar, biz de öyle tabii.
Hayat, insana verdiklerini hiç beklemediği bir anda geri alıyor. Hiç bir mutluluk, hiç bir sevgi, hiç bir sevinç, hiçbir hüzün sonsuza dek sürmüyor. Dün elini tuttukların, hayatı paylaştıkların, omuzunda ağladıkların, bir bakıyorsun yoklar. Sanki hiç olmamışlar gibi, hayatımızdan sonsuza dek çıkıp gidiyorlar. Hiç kimsemiz kalmamış, hiç bir anımız yokmuş gibi, öylece koca bir hiçlikle, yapayalnız kalıveriyoruz ortalıkta.
“ Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi, dünyada hiç bir şey, insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.” Diyor Stefan Zweig.
Depremzedelerin bakışlarındaki o umutsuzluk, geleceğe dair en ufak bir ışık görememeleri, ağır yaslarının, gözlerinde donmuş yaşları; insanı nasıl da karamsarlığa itiyor! Ne yapmalı da iyileştirmeli içlerindeki bu yaraları? Acıyı nasıl sağaltmalı? Yeniden nasıl hayata bağlamalı onları?
Sanırım hep beraber, sabırla, sevgiyle, el vererek, şefkat ve merhametle, üstesinden gelebiliriz bunca acının…
“ Nasıl katlandım buna? Nasıl iyileştim, nasıl atlattım böylesi yaraları? Nasıl kalktı ruhum yeniden bu mezarlardan?” Diye soran Friedrich Nietzsche gibi, onlarda anlatacaklardır bir gün, toplumsal büyük dayanışmamızı.
Belirsizlik, kaygı, acı, yas ve kayıplar, hiçlik denilen o kapkaranlık boşluğa düşürünce insanı; ancak başka insanların sevgisi, tutup çıkarır o hiçlikte kaybolmuş ruhları. Şimdi sevgi, dayanışma ve kardeşlik zamanı…