Hani bir laf
vardır; “ Beterin beteri var!” diye. İşte bizimki de o hesap, insanlar, hayat
pahalılığı bir yandan, yokluk, yoksulluk bir yandan, işsizlik ve borç sarmalı
bir yandan, feleğini şaşırmış durumda. Buna bir de hastalıkları eklerseniz;
Covid salgını, maymun çiçeği hastalığı vb.
Daha beter,
daha kötü ne olabilir ki, diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Tıpkı
fıkradaki gibi:
TELEFONDAKİ
SES…
“_ Alo
buyurun?
_ Emel hanım?
_ Evet
efendim, buyurun!
_ Hanımefendi
burası….. Laboratuvarı. Eşinizin test sonucu geldi.
_ Oh çok
şükür! Dinliyorum…
_ Ancak, aynı
isimde birinin daha test sonucu var elimde. Yanlışlık yapmaktan korkuyoruz.
Açık konuşmak gerekirse, hangisi daha kötü bilemiyorum!
_ Ne demek
istiyorsunuz?
_ Valla biri
Alzheimer, diğeri AIDS!
_ Bir daha yaptırsak
testi?
_
Hanımefendi, biliyorsunuz bunlar pahalı testler, sigorta ödemez ikinci testi…
_ Ne yapmalı
o zaman?
_ Bakın biz
burada düşündük, şöyle bir fikir geldi aklımıza:
Kocanızı
bindirin arabaya, şehrin ortasında bir yerde bırakın…
Evi bulursa, sakın
bir daha onunla yatmayın!”
İçinde
bulunduğumuz sıkıntılı durumlar için, hepimiz çözümler ararız da; tuhaf
çözümler önerenlere dönüp baktığımızda, onların fıkra gibi önerilerine karşı
gülelim mi, ağlayalım mı, karar veremeyiz!
Sözgelişi
adam “işsizim” diye feryat eder;
_ İş
beğenmiyorlar, arayana iş var! Derler.
_ Kadın,
“açız, param yetmiyor!” Diye şikayet eder, az yiyin tavsiyesi verirler!
_ Kadınlar
erkek şiddeti yüzünden öldürülüyor, dayak yiyor! Dediğinizde;
_
“Kocalarınıza itaatkar olun, söz dinleyin!” Diye akıl verirler.
Kısacası
masallardaki gibi; çözüm seçme hakkımız; “ Kırk katır mı istersin?” Yoksa “
Kırk satır mı?” Tercihine kilitlenmiş! Bu kısır döngüden, bu sarmaldan
kurtulmanın ve herkes için “güzel ve huzurlu yaşamanın” gerçekçi çözümleri
olmalı! Beterin beteri var deyip, kendimiz için iyi olan çözümlerden
vazgeçmemeliyiz. Unutmayın hepimiz iyi yaşamayı hak ediyoruz. Çünkü hepimiz
insan olarak değerliyiz. Eğer biz kendimize değer vermezsek, hiç kimse bize
değer vermez!