Zülfü
Livaneli'nin Kaplanın Sırtında’sı çok tartışılacak ve çok satacak
Zülfü
Livaneli Nisan 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışmış
Recep Tayyip Erdoğan 973.704, İlhan Kesici 855.897, Livaneli 784.693 oy
almıştı...
Livaneli'nin
"Kaplanın Sırtında" adlı romanı Rus İmparatoru'nun 1853'te
"Hasta Adam" olarak tanımladığı, etiketlediği İmparatorluğun nasıl
yıkıldığını konu alıyor...
Opera
şarkıcısı Maria Callas (1923-1977) La Scala Opera / Konser Salonu'nda
opera şarkıcısı Renata Tebaldi (1922-2004) hayranlarınca ıslıklandığında,
"kaplanın sırtından inmemek için her şeyi yapacağını"
söylemişti. Livaneli, Abdülhamid'in tahttan indirilmesini "kaplanın
sırtından düşmek" metaforuyla özdeşleştirdiği kitabından bahsederken,
"Bir günde iktidarı
kaybedebilmek. 'Kaplanın sırtından düşme' metaforuna başvurdum. Kaplanın
sırtındayken o vahşi hayvana egemensin, o sana bir şey yapamaz, çünkü sen
üsttesin. Ama onun sırtından inmek istediğinde bir gün ya da düşersen
paramparça eder seni o kaplan. İktidar öyle bir şeydir, " diyor...
1853-1856 Kırım
Savaşı'nda Osmanlı, İngiliz ve Fransız orduları güçlerini birleştirerek Ruslara
karşı bir zafer elde ederken 1877-1878'de Osmanlı ordusu Ruslarla tek
başına savaşınca büyük bir yenilgiye uğramıştı...1878'de Yeşilköy önlerinde
toplanan Rus ordusunu İngiltere İstanbul'dan çıkardı...2. Abdülhamit bunun
karşılığında İngiltere'ye rüşvet olarak Kıbrıs'ı verdi...1870-1871 savaşında
Almanya'nın Fransa'yı ezmesi Osmanlı'nın kendisine Avrupalı müttefik olarak
Almanya'yı seçmesine yol açtı...Böylece Kırım Savaşı'nda Rusya'ya karşı müttefikimiz
haline gelen İngiltere ve Fransa Osmanlı'nın rakibi ve düşmanı haline
geldi...Osmanlı'nın sonunu getiren gelişmelerden biri de Almanya'yla
müttefiklik ilişkisi kurulmasıdır...İngiltere o dönemde Osmanlı halkının
altınlarını bağışlayarak parasını ödediği iki süper dretnotu Osmanlı
donanmasına teslim etmeyi reddetmiştir...
1897'de
Rusya nüfusu 125 milyonken, 1914'te 164 milyona çıkmıştı. Birinci Dünya Savaşı
öncesinde Osmanlı nüfusuysa 21 milyondu...
1867'de
dönemin Padişahı Sultan Abdülaziz ve sonradan onun tahtına oturan 5.Murat, 2.
Abdülhamit gibi Osmanlı hanedanı üyeleri sanayileşmiş Fransa, İngiltere,
Belçika, Almanya, Avusturya Macaristan'a yaptıkları gezide Osmanlı ülkesiyle
gelişmiş Avrupa ülkeleri arasındaki gelişmişlik farkını (uçurumunu) dehşet
içinde görmüşlerdi...
Livaneli'nin
kitabındaki en temel hata Osmanlı donanmasının o dönemde etkili bir deniz
kuvveti, gücü olduğunun altının çizilmesi ya da iddia edilmesi...Oysa Osmanlı
Ordusu'nun 19. yüzyılın ikinci yarısındaki en zayıf halkası deniz
kuvvetleriydi...Dretnot'tan yoksun bir deniz kuvveti o dönemde yok
hükmündeydi...İtalyan tersanesinde inşa edilen ve Yunan donanmasının
gururu haline gelen Averof savaş gemisinin Türk donanmasının korkulu
rüyası haline gelmesi maalesef tarihi bir gerçek!
Livaneli,
hükümdarlığı döneminde 1 milyon 600 bin kilometrekare toprak kaybeden 2.
Abdülhamit'le ilgili tüm yazılı külliyatı inceledikten sonra romanına odak
olarak sürgündeki eski Padişaha 27 Nisan 1909-8 Kasım 1912 tarihleri arasında
Selanik'te hizmet veren Atıf Hüseyin Bey adlı askeri doktorun günlüklerini
seçmiş...
Livaneli,
Robert Graves (I Claudius, Claudius the God) ve Edward Gibbon (The Decline
and Fall of the Roman Empire) ayarında iddialı bir eser ortaya koymaya çalışıyor...Bunu başarabiliyor
mu? Kesinlikle "Hayır başaramıyor!" Livaneli'nin dönemin
diktatörü 2. Abdülhamit'e aşırı derecede sempati ve hoşgörüyle yaklaştığı
gözden kaçmıyor...Livaneli JönTürklere karşıysa romanında çok
önyargılı ve hoşgörüsüz davranıyor...Hatta onları yerden yere vuruyor! Livaneli
Abdülhamit sevenlerin nefretini üzerine çekmemek için büyük, üstün bir
gayret, çaba gösteriyor...
Zülfü
Livaneli'nin "Kaplanın Sırtında"sı 4 yıllık bir araştırmanın ve
yazım çalışmasının bir ürünü...
2.
Abdülhamid İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in babası olan İngiliz Kralı 6.
George gibi zoraki bir hükümdardı...İstemeye istemeye bu görevi
üstlenmişti...33 yıllık uzun hükümdarlık döneminde Beşiktaş sırtlarındaki
Yıldız Parkı'nı bir çeşit cennet bahçesine çevirerek kendini buraya
gönüllü olarak hapsetmişti...Mikroplardan ve suikastçılardan kendini korumak
için Yıldız Parkı'nda izole bir hayat sürdürmüştü...İmparatorluğun her
yanındaki maaşa bağlanmış ispiyonculardan gelen, adeta yağan ihbar mektupları da
burada tasnif edilip gerekli işlemler yapılmaktaydı...
Livaneli'nin
romanında, on milyonlarca nefret edeni, on milyonlarca da hayranı olan 2.
Abdülhamit hakkındaki suçlamaların, iddiaların bir kısmına, mahkeme
huzurundaymışçasına savunmasını, cevabını veriyor...
2.
Abdülhamit "Ben Belçika Kralı 2. Leopold (1835-1909) gibi Afrika'da on
milyondan fazla insanı katletmedim.Hatta Leopold Kongo'da kestirdiği insan
ellerini yığınlar halinde Belçika'ya getirtiyordu" diyor...
"Hasta
Adam" tanımlaması nasıl ortaya çıktı?
Rusya
Çarı (İmparatoru) 1. Nicholas (1796-1855) İngiltere'nin Rusya elçisi Seymour'a
(21 September 1797 – 2 February 1880) 9 Ocak 1953’de daha sonra ünlü olacak o
deyimi ilk defa kullanarak, Osmanlı Devleti’nin “hasta adam” olduğunu ve
mirasının paylaşılması için tedbir almanın yararlı olacağını söyledi.
Seymour'da Çar'la yaptığı bu sohbeti Londra'ya rapor edince Çar'ın bu hasta
adam benzetmesi her tarafa yayılmıştı.
Çar,
9 Ocak 1853’te İngiliz elçisi Sir George Hamilton Seymour’a şunları söyledi:
“İngiltere
için beslediğim duyguları bilirsiniz. Bence İngiltere hükümeti ile hükümetimin
anlaşması esastır. Böyle bir anlaşmayı gerektiren şartlar, hiçbir vakit bugünkü
kadar önemli değildi. Biz anlaştıktan sonra, Batı Avrupa devletleri umurumda
bile değil. Bence hiçbir değeri yok. Osmanlıya gelince, bu bambaşka bir
problemdir. Bu devlet buhranlı bir durumdadır. Başımıza pek çok işler
çıkarabilir.” İngiliz elçisi, Çar’dan Osmanlı hakkındaki düşüncelerini
detaylandırmasını talep edince Çar şöyle devam etti: “Kollarımız arasında hasta
bir adam var. Çok hasta. Size açıkça söylemeliyim ki, gereken bütün tedbirleri
almadan önce, onu günün birinde kaybetmemiz büyük felaket olacaktır. Osmanlı
ansızın ölebilir. Ölüleri diriltemeyiz. Osmanlı ölünce bir daha dirilmemek
üzere ölecektir. İşte bunun içindir ki size soruyorum: Böyle bir olay ile
kargaşalık, anarşi ve hatta bir Avrupa savaşı karşısında kalmaktansa, önceden
tedbir almak daha akıllıca bir hareket olmaz mı?” İngiliz elçisi Sir Hamilton
Seymour’un Çar’a verdiği cevap ise şöyleydi: “Niçin daima Osmanlının öleceğini
hesaba katarak bu felaketten önce veya sonra tedbirler almayı düşünmeli? Niçin
hastayı tedavi etmeyi düşünmemeli?” “Majesteleri lütfen beni mazur görsünler.
Şunu söylemek zorundayım ki, kuvvetli ve alicenap adama, zayıf ve hasta adamı
korumak düşer.” Seymour aynı zamanda, hasta adamın iyi olmak için, onu ameliyat
edecek bir operatöre değil, onu tedavi edecek bir doktora ihtiyacı olduğunu
söylemiştir.
14
Ocak 1853’te İngiliz elçi Seymour’u yanına davet eden Çar konuyu tekrar
açarak," şimdi sizinle bir dost ve bir centilmen gibi konuşmak
istiyorum" diyerek, İngiltere’nin İstanbul’a yerleşme gibi bir niyeti
varsa, buna müsaade etmeyeceğini, kendisinin İstanbul’da gözü olmadığını, fakat
önleyici tedbir alınmazsa, İstanbul'u geçici olarak işgal etmesinin zorunlu
olacağını bildirdi. Çar, Şubat ayındaki konuşmasında da Osmanlı hakkındaki
teklifini açıkladı: Eflak & Boğdan , Bulgaristan ve Sırbistan Rusya’nın
himayesi altına verilecek, İngiltere de Mısır ile Girit’i alacaktı. Çar bu
konuda şöyle diyordu: “Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra mirası
bölüşüldüğü zaman, İngiltere Mısır’ı işgal ederse, tarafımdan hiçbir itiraz
yapılmayacaktır. Kandiye (Girit) hakkında da aynı şeyi söyleyebilirim. Bu da
size daha çok yakışır ve niçin orası İngiliz ülkesi olmasın.” Çarın teklifine
göre, İstanbul bağımsız şehir olacaktı. İngiltere, Çarın teklifini reddetti.
Eğer Çar İngiltere’yi ikna edebilmiş olsaydı, hasta adamın ölümünü ilan edecekti.
Çar,
bütün girişimlerine rağmen İngiltere’yi kendi tarafına çekemeyince, Osmanlı
Devleti aleyhinde tek başına harekete geçmeye karar verdi.Amiral Pavel
Stepanovich Nakhimov
(1802-1855)
komutasındaki Rus filosunun 30 Kasım 1853 günü Batum’daki Türk kuvvetlerine
yiyecek ve cephane götüren 12 parçalık Türk filosunu Sinop limanında yakıp,
tarihe Sinop baskını diye geçen olayı gerçekleştirmesi ve 4000 kişiyi
öldürmesiyle Çar planlarını hayata geçirmeye başladı.
1. Not: Pascali's Island romanı (1980) Ege adalarında birinde yaşayan 2.
Abdülhamit'in bir ajanının Yıldız Sarayı'na yolladığı ihbar mektupları
çerçevesinde gelişiyordu...
2. Not: Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sadece Osmanlı Kraliyet
ailesinin değil Avusturya Macaristan, Alman ve Rus Kraliyet ailelerinin
tahtlarını kaybetmesiyle sonuçlandı...
Kitaptan bir bölüm: Dolmabahçe Sarayı’ndan söz ediliyor. 205 Odası,
44 salonu varmış. Tavan süslemelerinde 14 ton altın kullanılmış.
Kraliçe Victoria tarafından armağan edilen avizede 750 ampul
bulunuyormuş. Avizenin ağırlığı dört ton ve dünyanın en büyüğü. Bir Fransız
dergisi şöyle yazmış: “Sadece
Dolmabahçe Sarayı bile, borç içinde yüzen Osmanlı maliyesini çökertmeye
yeterdi.”
Osmanlı'nın dış borçlarının son taksiti
1954'te Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödendi...