Uzun yıllardır düşmanlık yapanları hedef göstererek beceriksizliğin üstünü örtme eğilimine şahit oluyoruz.
İktidar, bazı muvaffakiyetsizliğini düşmanlık yapanları
sebep gösterip durumu kurtarmaya çalışırken, muhalefet de başta medya olmak
üzere haklarında açılan davalarla sindirilmeye çalışıldığını ileri sürüyor. Genelde
siyasetçiler, oy alamadıklarını ötekileştirip hasım ilan ediyor.
Biz yerel gazetecilerin gözüne gözükenler elbette yerel
belediyelerdeki hizmetlerdir. İktidar partisine ve ittifak ortağı partiye ait
belediyelerde işlerin daha rahat çözüme kavuşturulduğunu ortaokul gençleri dahi
farkında. Belediyeler açısından, iktidar olmanın avantajları elbet çok önemli.
Kredi kullandırmadaki öncelik dahil, iktidarın kontrolündeki DSİ, karayolları
gibi güçlü kurumlarımıza iş yaptırmak daha kolay.
DP iktidarı döneminden bu yana yaşadığım tüm iktidar dönemlerinde bizden olan, bizden olmayan görüşüyle yapılan uygulamalara şahit oldum. Siyasetin bulaştığı belediye hizmetlerinin geri kaldığını hep yaşadık. Ülkemizde, ihtilaller muhtıralar dönemlerini yaşadık. İki Anayasa oylamasını gördük.
Bastırılan isyan ve kalkışma hareketlerini yaşadık. Yakın tarih olan 15 Temmuz kalkışmasını kaygıyla izledik. Dini bir cemaat hareketi olarak ortaya çıkan, insanımızın aklını devşiren FETO’ya, siyasetçisinden iş adamlarına kadar ve de asker, polis birçok kişinin biat ettiğini öğrendik.
Sonuçta, katılmadığımız 2. Dünya Savaşı’ndan
yıkımla çıkan ülkelerin süper güce kavuştuğuna, bizim ise geri kaldığımıza
ibretle ve üzüntüyle şahit olduk. Siyasi çekişmelerin, toplumsal bölünmelerin zararını
idrak edenlerin artmasını dilemekten başka elimizden gelen bir şey yok.
KABAHATİ GELİN ETMİŞLER, ALAN OLMAMIŞ
Cumhuriyetin kuruluş yıllarından sonraki çok partili sisteme
geçiş yıllarında ülkemizde olan bitenler, birtakım yandaş zümreleri memnun etse
de tüm ülke insanını hiç tatmin etmemiştir. Benim memurum işini bilir söyleviyle rahat hareket eden memurların,
işini devlet millet için bilmesi gerektiğini çok isterdim ama maalesef birçok
çürük elmalar çıktı. 50 yıldır izlediğim siyasette, suçumuz kabahatimiz var diyene
rastlamadım, Halk dilinde ‘kabahati
gelin etmişler kimse almamış’ sözü bence çok yerinde bir söz.
Bizim ülkemizin siyasilerinin ne hikmetse hep düşmanı var.
Batılı devletlerden, küresel sermaye sahiplerinden ABD ye kadar hep düşmanlık
yapıldığını söylerler. Geçmişte düşmanlığı dile getirilen Rusya ile ilgili hasmane
söylevler artık pek yok. Ama İsrail, düşman ilan edilmeye devam ediliyor. Bu
konuda Uygur soydaşlarımızla ilgili olarak, Çin devleti söz konusu olunca, milliyetçi postuna bürünmüş herkes kısık
sesle konuşuyor.
Siyasetçilerin ve devleti yönetenlerin, neden sürekli düşman
ve düşmanlıkları mazeret gösterdiklerini anlamaya çalışıyorum. Bu konuyu sorup
cevap alacak bir siyaset bilimciyi henüz bulamadım.
Yazımın başlığı gibi, düşmana düşmanlığından ötürü kızmak
yerine, her zaman düşmanlar ve düşmanlıklar olacakmış gibi tedbirli olmak
gerekmez miydi? Son yıllarda savunma sanayi konusundaki ilerleyişimizi takdir
ediyorum ama aynı deprem konusunda olduğu gibi gecikmiş olmaktan korkmuyor da
değilim.
Bence bizi yönetenler, işin kolayına kaçıp düşmanlar
yaratarak sorumluluklarını filenin diğer tarafına atacaklarına, giydikleri
ateşten gömleğin hakkını vermeliler. Aslında, kendi kendimizin düşmanı
olduğumuz gerçeğini düşünmeli. Rahmetli Demirel’in ‘demokraside çareler
tükenmez’ dediği gibi, demokrasiye inanıp çareler üretmeli.
Hoşça kalın, düşmansız kalın…