Alevilik, derin bir inanç sistemi ve felsefeye sahip bir halk hareketi olarak tarihsel süreç içinde, adalet, eşitlik ve insanlık değerleriyle şekillenmiştir. Ancak günümüzde, bu kadim öğretilerin ve ahlaki ilkelerin içinin boşaltılması, farklı ideolojik ve çıkarcı anlayışlarla yozlaştırılması, Aleviliğin özüne zarar vermektedir. "Yol düşkünü kimseler" ve "Alevi gibi görünen, ancak gerçekte “Emevi” Yezit’i gibi yaşayan" kişiler, bu yozlaşmanın somut örnekleridir.Alevilikte yol düşkünü: yaşamın işleyişi içinde yüz kızartıcı bir suça bulaşan ya da Alevi inancıyla ters düşen biri, şikâyet halinde bağlı olduğu dedenin ve cemaatin huzurunda cem ibadetinde "dara çekilir" yani hesap verir. İkrarını (sözünü) bozduğuna kanaat getirilirse o kişi "düşkün", bilindiği şekliyle “yol düşkünü” ilan edilirdi. Yol düşkünü kimseler, Aleviliğin derin maneviyatını içselleştirmeyen, yalnızca dışsal ritüellere ve toplumsal kimliğe dayalı bir aidiyet geliştiren bireylerdir. Bunlar, Aleviliği bir kültürel ya da toplumsal aidiyet olarak benimseyip, öğretinin özünden uzaklaşarak, zahiri (açık berrak, aşikâr olmuş) bir yaşam sürerler. Kendilerini "gerçek Alevi" olarak tanımlamalarına rağmen, toplumsal adalet ve eşitlik gibi temel Alevi değerleriyle bağlarını koparmışlardır. Bu tür bireyler, öğretiye sadık kalmaktan çok, Aleviliği bir kimlik politikası ya da sosyal çevre oluşturma aracı olarak kullanmaktadırlar. Gerçek Alevilik ise, sadece bir inanç değil, aynı zamnada bir yaşam biçimidir; adalet, hoşgörü, hakikate ulaşma ve insani kâmil arzusuyla harmanlanmış bir yolculuktur.
Diğer yandan, "Alevi gibi görünen fakat Emevi yezid’i gibi yaşayan" kişiler, Aleviliğin manevi çizgisine ters bir hayat sürenlerdir. Bu bireyler, toplumda Alevi kimliğiyle kabul edilseler de gerçekte zalimlik, ikiyüzlülük ve çıkarcılık gibi davranışlarıyla tanınırlar. Aleviliğin özündeki erdemlere, sevgiye ve insan haklarına aykırı bir yaşam sürdüklerinde, bu çelişkili tutum hem toplumu hem de Alevilik öğretilerini kirletir. Alevi inancının "Yezid" gibi yaşayanlar, aslında Aleviliği yalnızca bir etiket olarak taşırlar, fakat bu etiketin anlamını, derinliğini ve önemini yitirmişlerdir. Yezîd: Emevi devletnin sözde üçüncü halifesidir. Hz. Muhammet’in, soyunu (soy kırımı) Kerbelada hunarca katl ettirdikten sonra Hz. Hüseyinin kesilmiş başını bugünlerde gündemden düşmiyen (Şam’da ki Emevi caminde gezdirdip teşir eden kişidir)! Aleviliğin temel öğretilerine, insan haklarına, barışa ve eşitliğe olan sadakati sürdürebilmek, yalnızca bir kimlik meselesi değildir. Bu, aynı zamanda ahlaki, manevi ve insani bir duruştur, toplumda hak ve adaleti savunma sorumluluğudur. Dolayısıyla, Alevilikte gerçek olan, bu değerlerin yaşanmasıdır; dışsal bir kimlik değil, içsel bir erdemdir. Yezid gibi yaşamak, bu öğretilerin tam karşıtıdır ve Alevilik adına yapılacak en büyük ahlaksızlıktır, haddizlik ve alçaklıktır.
Bu tür insanlar Alevi olsa ne çıkar, Sünni olsa ne yazar. Sonuç itibarıyla insanlıktan nasiplenmemiş, çıkar ve menfaatleri için kişiliğini, kimliğini, şerefini ve onurunu sattanlar değil mi? Aleviliği bir yol, bir yaşam, bir evrensel inanç hatta dinlerin atası bir inanç biçimi olarak kabul ettiğimizde, yol düşkünü kimselerin ve iki yüzlü, Alevi maskesi altında yaşamak isteyenlerin gerçek Aleviliği anlamaları ve yaşamaları beklenmemelidir. Alevilik, sözde değil, özde bir yaşamdır. İnsani kâmil mertebesine ulaşmak için çaba sarf eden, sevgi ve saygıyı hakeden, Hak ve hakikat yolundan ayrılmayan, haklının yanıda, haksızın karşısında, hakkın ve halkın yanında dik duran, ilim ve bilmi kendine ilke edinen, insan hamuruyla yoğrulmuş, hak aşkına yanmış, halk uğruna kavrulmuş olan hiç bir ayrım yapılmadan herkes ama herkese Alevi denir.