O eski ( Yemen Türküsü ) acı bir gerçeği vurgular. Bu gün için de geçerlidir bu. Gençliğine doyamamış, belki hiç gençliğini yaşayamamış o yoksul gençler, şehit olup ölüyor! 9 gencecik fidanı daha toprağa verdik!

Her birinin yoksulluk hikayesi, ayrı bir dram. Ama Kahramanmaraşlı şehidimizin ailesi depremzedeymiş! Bu kış da kıyamette, pek çok depremzede gibi çadırda kalıyorlar! Bir de evlat acısı yüklenince o yoksul yüreklere, kahroluyor insan.

Düşünsenize yoksulluk zaten başlı başına bir trajedi yaşatıyor insana, bir de depremin yarattığı trajedi var! Ama bir evladın ölümü; o hepsinden beter bir trajedi aileler için… “Hayatta bir çocuğun ölümü gibi bir trajedi yoktur. İşler asla eskisi gibi olmaz!” diyor Dwight D. Eisenhower.

“Ateş düştüğü yeri yakar.” Derler ya, bu gencecik çocukların ölümü, kor ateşlere düşürdü yüreklerimizi! Bir de ailelerini düşünün onların. Evlat acısı başka yakar yürekleri. Zamansızdır o ölümler, erkendir. O yüzden yanar anaların babaların yüreği!

“Eğer sevginin ne olduğunu bilmek istiyorsanız, bir çocuğunuz olsun. Acının ne olduğunu bilmek istiyorsanız, onu gömün.” Diyor Giannina Braschi. Gerçekten de katlanılması zor, korkunç bir acı olmalı bu! Hiç bir anne_ baba yaşamamalı böyle bir acıyı!

O eski Yemen Türküsü ; “ Zenginimiz bedel verir,/ askerimiz fakirdendir.” Diye acı acı söylenirken, bu dünyada yaşayacakları gençlikleri, aşık olacak sevdikleri olması gerekenlerin, bir hain kurşunla, gurbet ellerde, soğukta ölüp, şehit olmaları, insanı dehşete düşürüyor!

Yoksulluğun zorluğunda büyümeye, insanca yaşamaya çalışan o gençlerin de bir yeri olmalıydı bu dünyada. Gerçekleştirebilecekleri hayalleri ve umutları için insanca yaşamalarını sağlayabilseydik, koruyabilseydik onları yeterince, yitip gitmezlerdi onulmaz acılarda bırakıp sevdiklerini. Tıpkı şair Edip Cansever’in dizelerindeki gibi:

“ Bir yerimiz varsa / bu dünyada / her şey insanca olmalı / sevmek de / yaşamak da / ölmek de.”