Bu yüzyıl; gelişen teknolojilerin, bu teknolojiler ve bilimsel çalışmalarla, insan hayatının en çok korunduğu bir yüzyıl aslında. Ama ülkemizde yaşanan her felaketin, çok sayıda ölümle sonuçlanması, deprem, yangın, sel felaketi, maden kazaları ve iş kazaları sonucu yaşadığımız büyük acılar, bu bilgi ve teknoloji çağına yakışmıyor asla!
Katliam gibi ölümleri görerek, bir yüzyıl öncesini yaşar gibiyiz adeta!
Bütün bu felaketlerden ve acılardan da ders almıyoruz. Çünkü: Yetkililer sorumluluk almıyor, sorumluluk sahibi ehil insanların da, yetkisi olmuyor! Her konuda liyakatsizlik, kifayetsizlik, adam kayırmacılık ve denetimsizlik, bizi yaşadığımız bu bitmez tükenmez felaketler sarmalına itti! Tabii bir de buna “cezasızlık “ eklerseniz, kar ve para hırsı, insan hayatını hiçe sayabiliyor! Vahşi kapitalizmin pençesinde, her an ölümle burun buruna yaşıyoruz! Denetlemenin olmadığı yerde, kişilerin vicdanı ile cüzdanı arasında seçim yaptığı bir ortamda, haliyle hayatlarımız da pamuk ipliğine bağlı oluyor! Herkesin yetki istediği, ama sorumluluk almadığı bir garip yer oldu bu ülke. “Yetkili ama, sorumluluktan muaf olmak, bize özgü bir anlayış!” Hatta gerçek bir lüks!
“İnsanı sınamak istiyorsanız, ona yetki verin.” Diyor Abraham Lincoln.
Ama bilinen o ki; yetki, sorumluluk da gerektirir. Sorumluluktan kaçmak, ihanettir ve yetkiyi hak etmemektir!
Mevlana’nın da dediği gibi; “Günahlarının sorumluluğunu kadere yüklersen, er ya da geç, kaderin tokadını yersin.”
Sorumluluk konusunda çok şey söylenmiş!
“Bir lider, her şeyden vazgeçebilir; sorumluluk hariç.” Diyor John Maxwel.
Tabii ki sorumluluk yüklenmek acısız olmaz. Görevden ayrılmak, istifa etmek, sorumluluğun gerektirdiği cezaya razı olmak da var.
Şunu da hatırlamak gerekir; eğer yetkiliyseniz, Moliere’ nin dediği gibi, şu gerçeği de kabulleneceksiniz:
“Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz!” Moliere.