Tuhaf ve zor bir dünyada yaşıyoruz. Üstelik kötülüğün her yerde kol gezdiği, dünyanın yönünü çizdiği, güçlü olduğu bu dönemde; üç tür insanla karşılaşıyoruz,

Kötülüğün, güçlü olanın, yakasına yapışanlar; hesap soranlar ve bu yüzden gücün ve kötülüğün gazabına uğrayanlar…

Güçlü olanın, güçlü ve kötü olanın paçasına yapışıp; güçten yararlananlar, çıkarcılar, vicdansız ve bencil olanlar…

Bir de hepimizi şaşırtan; güce ve kötülüğe karşıymış gibi atıp tutarken, zoru görünce, ya da çıkarları ağır basınca, birdenbire taraf değiştirip, gücün ve kötülüğün paçasına sonradan yapışanlar var. Yani dönekler ve bir dediği, bir dediğini tutmayanlar, ama aslında doğrusunu söylemek gerekirse en kaypak olanlar…

Toplumu en çok kızdıranlar da bu son gruptakiler oluyor. Tıpkı:

“Boş bir çuvalın dik durması zordur” diyen Benjamin Franklin’in söylediği tanıma uyuyorlar! “İnsana güveni” sıfırlıyorlar!

Bütün bu tanımlamalar, bu insan tipleri, size de çok tanıdık geldi değil mi? Eminim, herbiri için yüzlerce, binlerce örnek verebilirsiniz. Tarih ve yaşam deneyimleri, bizi hep bir şekilde, bu birbirine uzak tiplerle karşılaştırdı çünkü…

Dünya, güçlü ve haksız olanın yakasına yapışan ve hesap soranlarla, gücün paçasına yapışıp, çıkarları için her şeye boyun eğenlerin, sonu gelmeyen savaşında sürüklenip duruyor. Oysa bilmiyor olamazlar;

“Gücün haklı çıktığı yerde, adalet bekleme. Güce tapan insanların olduğu yerde huzur bekleme” diyen Platon haklıdır.

Noam Chomsky der ki;

“İki grup ilke vardır: GÜÇ ve AYRICALIK ilkeleri ile DOĞRULUK ve ADALET ilkeleri. Güç ve ayrıcalığın peşinden koşarsanız, bu her zaman doğruluk ve adaletin aleyhine olacaktır.”

İşte “güç ve ayrıcalık” kapmak için, gücün paçasına yapışanlar ile, “doğruluk ve adalet” için, gücün yakasına yapışanların, bitmez tükenmez mücadelesinde, alınacak sonuç; nasıl bir dünya düzenine doğru evrileceğimizi de belli edecektir. Ama bu bir çeşit iyilikle kötülüğün savaşında; kötülüğün kazandığını düşünerek, ümitsizliğe kapılmamak gerek. Çünkü kimse, sonsuza dek gücü elinde tutamaz!

Bir Kızılderili atasözü der ki:

“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Sular çekilince de karıncalar balıkları yer. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine, suyun akışı karar verir.”