İnsanlar yaşamları boyunca, yaşadıkları, iyi ve kötü olayları, hayal kırıklıklarını, sevgiyi, sevgisizliği, güvenmeyi, güvenmemeyi, vefayı, vefasızlığı defalarca tecrübe ederler!
Bu acı ve tatlı tecrübeler; insanın kişiliğini, sınırlarını, seçimlerini, hatta yaşam biçimlerini ve hayata bakış açılarını etkiler. Tecrübeli olmak, her zaman iyi sonuçlar doğurmaz!
Bazen kararlarımızı ön yargıyla vermemize neden olur! İç sesimizi duymazlıktan gelmeye, duygularımızı da göz ardı etmemize yol açar!
“İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir.
Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların “Tecrübe” dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana “Tecrübeli denir” diyor Freud
Hayat; yaptığımız hatalarla, yanlışlarla bize tecrübe kazandırır! O tecrübeler, insanoğlu için yol göstericidir. Belki de sırf bu yüzden, yanlış yapmaktan korkmamak gerekir! Çünkü tecrübeler, istisnasız herkes için hayat dersleridir. Tecrübelerinden ders almayan insan, yerinde sayar!
Bu konuda Oscar Wilde’ın güzel bir sözü var: “Tecrübe, yaptığımız hataların bileşkesidir” diyor. Çok da haklı!
Tecrübeyle öğrenmek, bazen çok acı verici olabilir! Yaşadığımız her sorunla baş edebilmek için, çözümler üretiriz. Bu çözümler başarılı da olabilir, başarısız da
Ama her şekilde ders alırız! Çünkü; “Tecrübe çok acımasız bir öğretmen; önce sınavı yapıyor, dersi sonra öğretiyor.” Diyor Vern Law.
Tecrübeli insanın biraz karamsar, ama çoğu zaman kesinleşmiş, doğruluğuna mutlak inandığı düşünceleri olur! Bu düşünceler onu, insanlara karşı, şüpheci, önyargılı ve mesafeli yapar!
Şimdi görünen o ki; toplum olarak yaşadığımız acı tecrübelerin ışığında çoğumuz, birbirimize karşı güven duygusunu yitirmiş, sevgiyi kaybetmiş durumdayız!
Aramızdaki dayanışma ve birlik duygusunu da kaybetme riskiyle karşı karşıyayız! Hepimiz kalabalıklar içinde yalnız ve çaresiz hissediyoruz. Tıpkı Cemal
Süreya’nın dizelerindeki gibi:
Düşenin dostu olmaz
Derler kimileri.
Sanki ayakta olanın dostu
Çokmuş gibi.