“Yavaş Cumhurbaşkanı adayı, İmamoğlu yardımcısı, seçimlerden sonra anayasa değişikliği ile Özer veya İmamoğlu Başbakan. Kılıçdaroğlu da meclis başkanı “ Bu öneri gün boyu televizyonda haber kanallarını izleyen siyasete meraklı bir emeklinin. Sorum üzerine söyledi. Ara sıra emeklilerin, dar gelirlilerin vs. dertlerini konuşurduk. Bu kez gündeme ilişkin görüşlerini alayım dedim.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sağlık durumuna ilişkin bazı tetkik, tahlil ve kontroller için hastaneye yattı. Siyasi liderlerin sağlıklarına ilişkin haberler toplumda merak uyandırıyor. Bu kez de öyle oldu. İç politikada ağırlığı olan Bahçeli'nin hastaneye yatması çeşitli yorumlara yol açtı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın iki yıl önce seçim döneminde geçirdiği bir rahatsızlık da merak ve kaygıyla karşılanmıştı.
Demokratik ülkelerde de, siyasi liderlerin sağlık durumları yakından izlenir. Özellikle lider ileri yaşta ise. Sağlık sorunları yaşayan ileri yaştaki kişilerin, siyasete yoğun mesai harcamalarının yerindeliği tartışılır. Son yıllarda özellikle ABD'nde bu tür tartışmalara çok tanık olundu. Tartışmaların devam edeceği, hatta liderlerin akıl sağlıklarının mercek altına alınacağı görülüyor.
Türkiye'nin siyasi gündeminde bu tür konular yok. Siyasiler arası koltuk yarışı ise her daim gündemde. Şu sıralar tartışılan en önemli konulardan biri de 2028'den sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kimin oturacağı. Heyecanlı bir yarış olacağı görülüyor. Siyasilerin giderek sertleşen demeçleri yarışmanın çetin geçeceğini gösteriyor.
İç politikada hararetli gelişmeler yaşanıyor. Ekonomik sıkıntılar, işsizlik, hayat pahalılığı bir yana bırakıldı iç politik çekişmeler ön plana geçti. Politik çekişmelere yargının alet edilmek istendiğine ilişkin iddialar ortalığa dökültü. Geçen yıl yerel yönetim seçimlerinde CHP'nin başarısını AKP sindirmekte güçlük çekiyor. 2028 deki Cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimlerde aynı başarısızlığı yaşamamak için AKP şimdiden kolları sıvadı. Metal yorgunluğu içindeki teşkilatlarını harekete geçirmeye çalışıyor. AKP Başkanı Erdoğan şehir şehir dolaşarak parti kongrelerinde partilileri uyarıyor.Ekonomik sıkıntılardan bunalan halkın karşısına çıkmakta isteksiz partililerin Erdoğan'ın talimatını ne ölçüde yerine getireceklerini zaman gösterecek.
Yerel seçimlerde AKP’nin geçmişteki kalelerinden olan Ankara ve İstanbul’da Yavaş ve İmamoğlu’nun sergiledikleri başarıyı AKP'nin özellikle kabul etmekte güçlük çektiği bu çerçevede dikkat çekiyor. CHP’yi baskı altında tutma, başarısız gösterme çabasında olan AKP, iki büyükşehir belediye başkanını da hedef noktasına koydu. Özellikle İmamoğlu, çeşitli gerekçelerle yargı kıskacı altında.
AKP’nin niyetlerinin farkında olan halkın muhalif kesimleri ise başarılı buldukları İmamoğlu veya Yavaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmeleri arzusunda. Diğer muhalif partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin çoğunun da bu düşünceye sıcak baktıkları gözleniyor.
İmamoğlu’nun ifade vermek üzere 31 Ocak’ta gittiği Çağlayan Adliyesi önünde adeta gövde gösterisine şahit olundu. İmamoğlu’nun ifade vermesine eşlik etmek üzere Adliye önünde çok sayıda kişi toplandı. İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ın Çağlayan’da otobüs üstünde el ele, omuz omuza görülmesi ise kamu oyunda özellikle ses getirdi. Umutla ve memnunlukla karşılanan bu görüntü ikili arasındaki dayanışmanın, güç birliğinin işareti olarak yorumlandı. “İkilinin birlikte verdikleri fotoğraf, sembolik değeri büyük, güçlü bir fotoğraf” denildi.
Bu dayanışmanın Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde en iyi şekilde değerlendirilmesi gereği vurgulanıyor. İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı, Yavaş’ın da Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak takdim edilmeleri durumunda güçlü bir şekilde yarışmaya katılınabileceğinden söz ediliyor. “İmamoğlu-Yavaş modeli AKP’yi götürür” deniliyor.
İmamoğlu ve Yavaş'ı Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesini arzu eden milyonlarca insanımız var. Her ikisi de değerli özelliklere sahip başkanlardan hangisinin Cumhurbaşkanı adayı, hangisinin Cumhurbaşkanı yardımcısı aday olacağına karar vermek kolay değil. Karar verme zamanını belirlemek de güç. Erken belirlense bir türlü, geç belirlense bir türlü. Her kafadan bir ses çıkıyor. İmamoğlu'nun adayın erken belirlenmesinden yana. Yavaş ise acele edilmemesinden. " Hele seçim tarihi netleşsin. O zamana kadar ne tür gelişmeler yaşanır bekleyip görelim. Gün ola harman ola" diyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın farklı bakış açılarını aralarında konuşarak gidermeleri umut ediliyor..Keza eski CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bu birlikteliğe destek olması isteniyor. İktidarda değişim arzu eden insanlarımız, amasız, lakinsiz, fazla sürtüşmeye, çekişmeye yol açmadan, aklıselimi, sağduyuyu , uzlaşma kültürünü ön planda tutarak aday belirleme sürecinin geçilmesini ve kararın verilmesini diliyorlar.
Bu gelişmelerin iktidar cenahında yakından izlendiği kuşkusuz. AKP içinde “İmamoğlu’nun üzerine bu kadar gitmekle iyi mi ediyoruz? Biz yüklendikçe adam güçleniyor…” diye düşünenler var mı bilmiyorum. Ancak , İstanbul’u İmamoğlu’na “teslim eden” Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması halinde kendisine rakip olarak görmek istemediği biliniyor.
İmamoğlu’nun siyasi nitelikte olduğu algısını yaratan yargı ile olan sorunlarının, başkanlık görevini yerine getirmede karşısına çıkarılan güçlüklerin, engellemelerin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve CHP’li ilçe belediyelerine yönelik baskıların ve sindirme girişimlerinin vs. İmamoğlu’nu halk nezdinde daha güçlendirdiği kuşkusuz. İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesi halinde, yargının karar vermekte zorlanacağı söylenebilir. Keza Erdoğan da , İmamoğlu'nun mahkum edilip , siyaset dışına itilmesi halinde, "rakibini yargı eliyle siyaset dışına iten siyasi" olarak anılacağını biliyor olmalı.
Bu süreçte Cumhurbaşkanı adayı olarak resmen ilan edilmesi durumunda Erdoğan’ın önündeki en önemli engeller ileri yaşı, sağlık durumu ve mevzuat. Muhalefetin dağınık olması, özellikle CHP içindeki farklı bakış açıları Erdoğan için bir avantaj.. AKP muhalefetteki bu zafiyetleri körüklüyor. Erdoğan, yaşı ve sağlık durumu izin verdiği sürece milletine hizmet arzusunda.
Adaylığının ilan edilmesinde en büyük güçlük ise mevzuattan kaynaklanıyor. Şu aşamada da AKP mevzuattan kaynaklanan engelleri aşma çabasında. Bu çabaların aşılmasında başta MHP, Cumhur İttifakı’nın üyeleri AKP ile birlikte hareket ediyor. Bahçeli’nin, milliyetçi kesimlerden gelen tepkilere rağmen, terörist başı Öcalan’a yaptığı çağrının gerçek amacının da, DEM Partisi’ni TBMM’de bu amaçla yapılacak görüşmelerde ve oylamalarda Cumhur İttifakı’nın yanında yer almasını sağlamak olduğu iddia ediliyor.
AKP gerekli mevzuat değişikliğini yapabilmek için TBMM’deki diğer milliyetçi muhafazakar partilerden de destek arayışında. AKP’nin on milletvekili daha bulması halinde AKP, MHP ve DEM Partisiyle birlikte Anayasa’yı referandumsuz değiştirebileceği ileri sürülüyor.
Bu noktada DEM Partisi’nin takınacağı tutum kritik önem taşıyor. MHP lideri Bahçeli’nin Ekim ayında yeşil ışık yakmasıyla başlayan süreçte, PKK terör örgütü elebaşı Öcalan’ın Şubat ayı içinde PKK’ya bir çağrı yapması bekleniyor. Bu süreçte önemli rol üstlenen DEM Partisi’nin tutumunun da, önümüzdeki dönemde kaydedilecek gelişmelere göre şekilleneceği anlaşılıyor. Bu itibarla TBMM’deki oylamalarda ve görüşmelerde DEM Partisi’nin desteğini “çantada keklik” görmek şu aşamada mümkün değil.
Öte yandan, CHP’nin, DEM Partisi'nin beklentilerini karşılamaya yönelik benimseyeceği politika da önemli. CHP’nin, bu partiy karşı oyalayıcı değil, güven verici tutum takınması, TBMM’deki görüşmeleri ve oylamaları etkileyecek nitelikte olacak. Keza, CHP’nin, iktidara gelmesi halinde, hamasetten kaçınarak, demokrasinin, insan haklarının daha güçlendirilmesine ve hukukun üstünlüğünün daha güçlü bir şekilde savunulmasına yönelik olarak çağdaş değerler paralelinde ne gibi uygulanabilir politikalar geliştireceğini açık ve net olarak kamuoyuna açıklaması da gerekecek.