Nesimi’nin gerçek doğumu tam olarak bilinmese de 14. yüzyılın ikinci yarısı ve 15, yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve Alevi Bektaşi Halk Ozanlarındandır. İyi bir eğitim gördüğü bilinen şair, Vahdet-i Vücut anlayışına sahipti. Yani; Vahdet-i vücut / Varlık birliği Tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek ve “bir” olduğunu ayrıca Tanrı’nın insan yüzünde tecelli etme görüşünü savunmuştur. Hacı Bektaş Veli Nesim'den takriben 2 yüzyıl önce “Okunacak en Büyük Kitap İnsandır” demişti. Seyyid Nesimi Alevi Bektaşi inancında ilk yedi Ozanlardan biri olan Türk şairidir. Bağdat'ın Nesim Kasabası'nda yetişmiş, Diyarbakır bölgesine yerleşen Azerbaycan Türkmenlerdendir. Bilge kişiliği yani sıra susmak yerine inandığı fikirlerini yaymayı kendisine ilke edindiği için dönemin tutucu yöneticileri tarafından derisi yüzülerek öldürülen Türk Divan şairidir.

Şiirlerini Kul Nesimi Mahlasıyla yazdı.

Ünlü şiirlerinden biri:

“Bende sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam

Cehver-i lamikan benim kevn ü mekâna sığmazam”

Hep derim ya. Bir daha tekrar edeyim: Alevi ozanlar olmamış olsalardı Türk dili ve edebiyatı ya Arapça ya da Farsça olacaktı. Yani; Türk dili edebiyatı Alevi ozan ve şairlerine borçludur. Dikkat ediniz, o gönden bugüne kadar geçen zaman içinde İslam Coğrafyası'nda değişimden, dönüşümden, ilim’den, bilimden, insan haklarından, demokrasiden çok şey değişmeden birçok bağnazlık halen devam etmektedir. 500 yıldan bugüne kadar olan zaman içinde İslam coğrafyasında insanlığa yarayışlı tek bir buluş dahi bulan bir Müslüman gelmedi! “Gavur “diye sözünü etmiş olduğumuz batılılar yeni buluşlar buluyor, çağ atlıyorken; Müslümanlar, Gavur diye küçümsedikleri insanlardan silah satın alarak, karşı mezhepten olan ve “Müslüman Müslümanın kardeşidir” diyen Hz. Muhammet’in söylemini hiçe sayarak birbirlerini öldürmeye devam ediyorlar. Gavur ve Cehennemlik derler ama onların buluşları sayesinde elektrikle aydınlanır, teknolojileriyle rahat bir hayat yaşarlar.

Nedeni gayet net. İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanların tamamına yakını bu dünya için değil, Ahiret için çalışıyor olmalarından. Birçok Müslüman ülke vatandaşlarının açlık ve sefalet içinde sürünerek yaşamaya mahkûm durumda kalmalarının yegane sebebi din tüccarları tarafından sömürülüyor olmalarıdır. Müslüman ülkelerinde gerici eğitim yerine çağa uygun ve uyumlu eğitim sistemine geçmedikleri taktirde binlerce Nesimilerin derisi yüzülse, Pir Sultan Abdal gibi biri halk uğruna asılsa da, Atatürk gibi bir dahi tekrar gelmiş olsa da bu vurdumduymazlıkla, adam sendecilikle asla ilerleyemezler. Bugün MHP’li veya Türklüğüyle övünen herhangi birine, Alevi veya Alevi ozanları hakkında kanaatlerini sorsanız çoğunlukla dudak bükerek “İyidedirler ama Aleviler” diyerek kendilerinin ne kadar cahil kaldığını, Türk ırkının POP Projeleriyle nasıl Araplaştırıldığının farkına varmadan ve Öz Türk ve öz Türkmen olan Alevilere hakaret edecek kadar şartlandırıldığının farkında bile değillerdir.

Te… 14. yüzyılında yaşayan alevi inancını ilke edinen Seyit Nesimi şiirlerini Türkçe değil Farsça yazmış olsaydı, derisi yüzülmezdi. Ama Seyit Nesimi Ana dili Türkçe şiirler okuyarak canını dilinden daha önemsediği için derisinin üzülmesini hiçe saydı. İşte “Türk” dedin mi Alevi Türkmen olan Ozan, Şair Seyit Nesimi gibi yürekli olmalı. Şimdi ki Türkler öyle mi? Hiç zannetmiyorum…

T.C. ve Yeminimiz kaldırıldı da ne oldu. Türkleri sürekli Araplaştırılıyorlar da birinde bir itiraz duydunuz mu?

İşte bu nedenle, özde değil sözde Türk geçinenler, öz Türkmen olan Alevilerin kadrini, kıymetini özellikle ‘sözlü geleneğin kutsal taşıyıcıları’ olan Alevileri bağrına basmalı ve taktir etmelidirler. İşte Seyit Nesimi’de bunlarda sadece biridir. Fikirlerini Türkçe yaymayı, Türkçe konuşmayı tercih ettiği için zamanın Halep müftüsü Büyük Türk ozanı ve Alevilerin ulu önderi Nesimi’den “Ya Arapça ya da Farsça konuş” der. Ama o yürekli ve cesur Ozan, Şair Seyit Nesimi canının pahasına olsa da asla tereddüt etmeden bu günlerde dillerden düşmeyen şu şiiri okuyarak cevap verir:

“Har içinde biten gonca güle minnet eylemem!

Arabi, Farisi bilmem; dile minnet eylemem.

Sırat-ı Müstakim üzer gözetirim Rahim’i,

İblisin talim ettiği yola minnet eylemem.

Bir acayip derde düştüm, herkes gider kârına,

Bugün buldum, bugün yerim; Hak kerimdir yarına.

Zerrece tamahım yoktur, su dünyanın varına

Rızkımı veren Huda'dır, kula minnet eylemem.

Oy Nesimi, can Nesimi; ol Gani Mihman iken

Yarın şefaatlerim Ahmed-i Muhtar iken,

Cümlenin rızkını veren ol Gâni Seddar iken

Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem.”

Baş eğmeyen derisi yüzülen Seyit Nesimi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Dede Korkut, Pir Sultan Abdal, Deniz Gezmiş ve arkadaşları gibi nice karamanlar canını, dili, dini, (Emevi dini için değil) halkı ve vatanı için gözünü kırpmadan verdiler. Ne yazık ki o günden bugüne varıncaya kadar hiçbir şey değişmedi. Hatta kendilerini Müslüman sayan veya sanan Türk olarak geçinenler maalesef Arap edebiyatı ve felsefesini savunan tarikat ve cemaatlere giderek Türk ulusunun geleceğini tehlikeye soktuklarının farkında bile değiller.