Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme yolunda attığı en önemli adımlardan biri, kadınlara tanınan siyasal haklardı. 8 Ekim 1934, bu anlamda Türk kadını için tarihe altın harflerle yazılan bir gündü. O gün, 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin kabul edilmesiyle Türk kadınları milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı. Bu hak, sadece bir yasal düzenleme olmanın ötesinde, Cumhuriyet’in ilerici vizyonunun bir simgesi olarak öne çıkıyordu.
Kadınlara verilen bu hak, birçok gelişmiş Batı ülkesinden önce Türk toplumunun kadına verdiği değeri ve Cumhuriyet’in eşitlik anlayışını gösteren önemli bir örnekti. Bugün geriye dönüp baktığımızda, kadınlara siyasette yer açmanın Türkiye için ne denli ileri görüşlü bir adım olduğunu daha iyi anlıyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde yapılan bu düzenleme, toplumun yarısını oluşturan kadınların yalnızca birer vatandaş değil, aynı zamanda ülkenin kaderini belirleyecek önemli bireyler olduğunun ilanıydı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınların sosyal ve ekonomik alanda kazandığı haklar, bu siyasal hakla taçlandırıldı. Kadınlar, 1930’da belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde etmiş, 1934'te ise milletvekili olma yolunu açan bu düzenlemeyle en üst seviyede temsil edilme şansına kavuşmuştu. Bu haklar, sadece yasal düzenlemelerle kalmadı; kısa süre sonra 1935 seçimleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 18 kadın milletvekili girdi. Bu, dönemin koşulları göz önüne alındığında büyük bir başarıydı.
Ancak bu kazanımlar elbette kolay elde edilmedi. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlayan modernleşme süreci, kadınların toplumsal yaşamda daha fazla yer almasının yolunu açtı. Kadınlar önce eğitim hakkını kazandı, ardından çalışma hayatına adım attı ve nihayetinde siyasette de yer buldu. Bu sürecin arkasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara olan güveni ve inancı yatıyordu. “Dünyada her şey kadının eseridir” sözüyle Atatürk, kadınların sadece toplumun değil, aynı zamanda ülkenin inşasında da önemli rol oynadığını vurgulamıştı.
Kadınların siyasal haklarını elde etmesi, sadece kadınlar için değil, Türkiye’nin demokratikleşme süreci için de önemli bir adımdı. Bu gelişme, toplumun tüm kesimlerine eşit haklar tanınması gerektiği anlayışının bir yansımasıydı. Kadınların mecliste yer alması, sadece siyasal arenada değil, toplumsal ve kültürel hayatta da büyük değişimlerin kapısını araladı.
Bugün, 8 Ekim 1934'ü hatırlarken, bu kazanımların korunması ve geliştirilmesi gerektiğini de unutmamalıyız. Kadınların siyasette ve toplumsal hayatta daha fazla yer alması, sadece bir hak değil, aynı zamanda ülkemizin ilerlemesi ve demokratikleşmesi için bir zorunluluktur. Bu tarih, Türk kadınının gücünü ve ülkesine katkı sağlama isteğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlayan bu yolculuk, kadınların bugün de siyasette, ekonomide, bilimde ve sanatta en önde yer almaya devam edeceği bir geleceği işaret ediyor.
8 Ekim 1934’te elde edilen bu hak, sadece geçmişin değil, geleceğin de bir simgesi olarak daima hatırlanmalı ve kadınların hak ettikleri tüm alanlarda varlık göstermeleri için her zaman desteklenmelidir.