Geçtiğimiz hafta yaklaşık 68 gündür devam ettirilen ölüm oruçlarına son verildi.
Ölüm oruçlarında temel talep cezaevi koşullarının yetersizliği, kötülüğü veya haklarında verilen tutuklama kararının haksızlığı ve yasaya aykırılığı değildi.
Haklarında yapılan yargılamada uygulanan usuller de ölüm oruçlarının hedefinde olan konuların dışındaydı.
Peki bu insanlar neden ölüm orucuna başladı?
Ölüm oruçlarını sonlandırmak için devletten ne talep ediliyordu.
Bu kişiler kendi canlarını, sağlıklarını ve sonuçta yaşam haklarını yok etmek pahasına neden bu eyleme başladılar?
Talep, silahlı terör örgütü PKK yöneticilerinden ve PKK'nın siyasi uzantısı bölücü siyaset yapan BDP yönetimi ve zihniyetinden gelmiştir.
BDP parti yönetimi ve milletvekillerinin açıklamalarından net olarak anlaşıldığına göre bu insanlar;
Anadilde eğitim,
Anadilde savunma hakkı
Başlıklı talepler ile hayatlarını tehlikeye atmak veya sonlandırmak için kullanıldılar.
Bu aşamada akla gelen soru;
Üzerine bomba yerleştirilip masum insanlar arasında kendisi ile birlikte patlatarak can veren bir canlı bombanın durumu ile ölüm orucuna zorlanan veya ikna edilen tutuklu veya hükümlünün ne farkı olabilir?
Her ikisini de bu noktaya getiren aynı odaklar değil midir?
Bunlar nasıl bir ruh haline sahiptir ki, demokratik talepler adı altında bizlerin zekasını da hafife alarak ülkeyi bölüp ayrı devlet kurma çabalarında insan canı dahil her türlü değeri yok sayabilsinler.
Bir insanın yaşam hakkı her hakkın üstündedir.
Bu hakkı yok sayanlar ülkeye demokrasi ve insan hakları konusunda ne getirebilirler?
Ruh halleri bozuk, İmralı'da cezasını çekmekte olan bir hükümlünün iki dudağının arasından çıkacak emirlere koşulsuz itaat etmeye programlı bu insanların ölüm oruçlarının sonlandırılmasına ilişkin değişik çevrelerden gelen açıklamalar bizi daha büyük ve derin üzüntüye sevk etmiştir.
Ülkemizi yöneten siyasal iktidarın önemli bir Bakanı (ki Hükümet sözcüsüdür) ölüm oruçlarının sonlandırılmasında bu insanlara teşekkür etmek gafletinde bulunmuştur.
Bunun karşı ise tutuklu ve hükümlüleri ölüme sevk edenler; ölüm oruçlarının hükümetin çabaları sonucu değil, Abdullah Öcalan'ın talimatı üzerine sonlandırıldığını beyan ettikten sonra;
Hükümetin anadilde eğitim ve anadilde savunma hakkı konusunda yaptığı çalışmalar ve meclise sevk ettiği tasarıların yetersiz olduğunu, eylemlerin Kürt halkının kendi kaderini belirleyecek bir yönetim şekli oluşmadıkça bu tür eylemlerin ve silahlı terörün can almaya devam edeceğini açıklamaktadırlar.
Anlaşılan odur ki, bu kimselerin demokratik talepler adı altında dile getirdikleri konularda atılan hiçbir adım sonucu değiştirmeyecek, her bir talep konusunda verilen taviz bir başka tavizin talep edilmesine yol açacaktır.
Demokratik (!) taleplerini silahlı ve bombalı terör ile sürdüren bu zihniyetin hain saldırıları sonucu kaybettiğimiz şehidimiz J.Ütğm. Gökhan Korkut ile birlikte Şemdinli'de şehit olan 5 vatan evladımızın acısını yüreğimizde hissediyor, kendilerine Cenab-ı Hak'tan rahmet diliyoruz..
Ancak bilinmelidir ki, hikayede anlatıldığı gibi bizde bu evlatların acısı arttığı sürece bu ülkede adı demokrasi de olsa hiçbir talep haklı ve meşru (talep şekli dikkate alındığında) kabul edilmeyecektir.
Hiçbir demokratik talep ülkenin dili, bayrağı ve bütünlüğünü yok edecek sonuçlar için ortaya atılamaz.
Bundan medet umanların bu gerçekleri anlaması için vakit geçmektedir.
Daha fazla insanımız canını kaybetmeden ülkemiz daha fazla zarar görmeden herkes yanlışlarını görüp bir an önce yanlıştan dönülmesi ümidi ile...
Saygılarımla...