Bir
insanın dini inancına dayanak olan bilgileri kendi dilinden öğrenmesi, anlaması
ve ibadetlerini kendi dili ile yapması, uygulaması en doğal hakkı ve doğru
olanıdır.
Açılım
sürecinde anadilde eğitim adı altında ülkede yaşayan farklı kökende insanların
haklarını savunanların ve hatta bu dilin kamuda ve resmi devlet dairelerinde de
çok dillilik yaratacağını bile bile savunduklarını üzülerek gördük.
Ancak
aynı çevrenin bu insanlar da dahil Türkçe konuşan Türkçe anlayan ve Türkçe
düşünen insanlara ibadetlerinde Arapça kullanılmasını dinin bir emri olarak
göstermeleri ve bu konuda ısrarları çelişki oluşturmaktadır.Türkçe ezana ve
Kur’an’ın Türkçe okunmasına veya anlaşılmasına karşı çıkmakla övünen ve Türkçe
ezanı tekrar Arapça okunmasını sağlayarak yüce dinimizi cumhuriyetin
kurucularından kurtardığını övgüyle anlatıyorlar.
İnsanın
yaradana yönelik dualarını dahi Arapça sözlerle yapılmasını ve bu durumun daha
sevap ve daha hayırlı olduğunu söyleyenler Türklerin, Allah kavramına yönelik
kullandıkları Tengri veya Tanrı kelimesinin dahi kullanılmasına şiddetle karşı
çıkıyorlar.
Allah,
Arapça; Mevla, Hüda Farsça; Rab, İbranice; Tanrı, Çalap Türkçe kelimelerdir. Türklerin
inandıkları Allah’ı tanrı kelimesi ile anlaması ve anlamlandırması en doğal sonuçtur.
Allah
yerine Tanrı veya Çalap kelimesini kullanan insanları eleştirenler, Farsça
Mevla ve Hüda kelimesine karşı çıkmadıkları gibi bu kelimeleri dini bilgilerini
göstermek için özenle kullanırlar.
İşin
en can alıcı noktası bu kesimlerce, Türk milletinin kendi dili ile selamlaşması
neredeyse din karşıtlığı gibi görülmektedir. Günaydın yerine sabah şerifleriniz
hayırlı olsun; kutlarım yerine, tebrik ederim; esenlik yerine, afiyet ; sevgi
yerine, muhabbet kelimesini kullanmak örnek olarak gösterilebilir.
Türk
milletine, Müslüman gibi selamlaşın düşüncesi ileri sürülerek; karşılaştığımızda
birbirimize selamun aleyküm karşılığında, aleyküm selam diyerek selam
vermemizin hayırlı olduğu baskılanmıştır. Oysa bu selamlaşma sözlerinin temeli
İbranice shalom aleichem, karşılığı da aleichem shalomdur.
Aslı
İbranice olan bu selam sözlerinin anlamı; tanrılarınıza barış olsun, huzur
olsun, karşılığı ise; seninde tanrılarına barış ve huzur olsun demektir.
Yani
aleyküm İbranice bir kelime olup, birden fazla tanrıya verilen isim anlamına
gelmektedir. İbranice’de kelimelerin arkasına gelen (–ım) eki, Türkçe’deki (–ler ,-lar) eki gibi kelimeye
çoğul anlamı vermektedir. Bu özelliği ile “tanrıların selamı üzerinize olsun”
gibi çok tanrılı dini çağrıştıran bir
anlam ortaya çıkmaktadır.Tüm bu durumlar insanların kendi inanç dünyalarına
dair bilgileri kendi anadili ile öğrenmemeleri ve anadillerine göre
anlamamaları nedeni ile ortaya çıkan olumsuzluklardır.
Sonuç
olarak; ülkemizde bir kesim insanlara “Müslüman gibi selamlaşın” şeklindeki
tavsiyeleri ülke gerçeklerine uymayıp işin aslı Türkçe selamlaşmalarını önermek
ve teşvik etmektir.
Bunu
ibadetlerimiz için de söyleyebiliriz.
Sonuçta
bu ülkenin dili Türkçe olup; dinde ayrı, kültürde ayrı, musiki ve sanatta ayrı
bir dili dayatmak milli kimliğimizin gelişmesine engel olabileceği gibi, yok
olmasına da neden olabilir.
Gerçek
dindarlık ve gerçek milliyetçilik bunu gerektirir.
Saygılarımla…