“ Çalıştığı işyerine her zamanki gibi koşa koşa gelmişti! Hep bir geç kalmışlık durumu yaşadığı için, pürtelaş koştura koştura toz bezini eline alıp, çalışma masalarının tozunu almaya başlamıştı bile.
Bürodaki erkenci memurlardan biri;
_ Ayşe hanım, bir çay getirir misin? Diye seslendi.
Hızla ocak başına koşan Ayşe, çayın daha demlenmediğini görünce seslendi;
_ Daha demlenmemiş Ahmet bey, az bekle, hemen getiririm.
Tam paspası eline alıp yerleri silmeye başlamıştı ki;
_ Ayşe, senin gözün mü morarmış? Ne oldu sana? Dedi Müdüre hanım.
Ayşe hem utanmış, hem de öfkelenmişti.
_Kocam olacak o canavar vurdu gene Müdüre hanım. Ama karar verdim, boşayacağım onu.
_ Hep söylüyorsun ama, yine aynı şeyler oluyor be Ayşe! Yazık sana!
_ Yok artık onu da içeri attıracağım, öyle boşanacağım!
Büroya gelen diğer memurların da ilgisini çekmişti bu kararlılık. Biri:
_ Ee dayak yediğine dair rapor aldın mı peki? Nasıl içeri attıracaksın?
_ Yok rapor almadım ama, mimikten attıracağım!
_ Aa, mimikten mi? Ay sen, mimik ne, biliyor musun?
Ayşe yan yan baktı, biraz bozulmuştu ama, bilgiç bilgiç cevap verdi.
_ Biliyom tabii. Ben de artık mimik uzmanı sayılırım. Mimikten suçlayacağım.
_ Mimik suçu mu varmış kız?
_ Var tabii, duymadınız mı? Ceza bile yidiler!
_ Nasıl olacak o suçlama? Ay merak ettim şimdi diye güldü sekreter Derya. Aslında bütün büro konuşmayı ilgi ve müstehzi bir gülüşle dinliyordu! Dahası, herkesin bu meraklı ilgisi Ayşe’nin de hoşuna gitmişti.
Anlatmaya başladı:
_ Bu herif eve geldiğinde beni dövmeden önce kaşlarını çatıyor, gözlerini devire devire bana bakıyor! Sonra ağzını eğip, dişlerini gıcırdatıyor, ardından da bana saldırıp vurmaya başlıyor. Mimiklerinden anlıyorum bana saldıracağı zamanı! Ama beni dövünce buna bir şey olmaz, ben kimim ki?
_ Fakat geçen akşam, televizyona bakarken gördüm benim herifi. Hükümetten birileri konuşurken, bunun mimikleri aynı beni döverken ki gibiydi! Gözlerini devire devire öfkeyle bakıyordu! Küfreder gibi ağzını eymiş, dişlerini sıkıyordu meymenetsiz!
_ Eee ne var bunda? Dedi bürodaki şişman eleman.
_ Ne var olur mu? dedi Ayşe! Bunun mimiklerinden okudum, bu hükümet düşmanı, hükümete de bana saldırdığı gibi saldıracak. Kanımca benim herif de azılı bir terörist. İhbar edecem onu!
_ Kız Ayşe, sen mimik uzmanı mısın?
_ Ne var uzmanım tabii. Bu herifle 20 senedir yaşıyom. Onun mimiklerini benden iyi hangi uzman okur?
_ Sahi müdüre hanım, ben nasıl mimik uzmanı olurum? Okulu var mı? Bu herifi içeri tıkdıracam. Sonra sırada, ev sahibim olacak o paragöz var! Onun mimiklerini de okuyom. Ajan olabilir! Bizi evden çıkarıp, yabancı ajanlara evi kiralamak istiyor! Onu da içeri tıkdıracam!
Müdüre hanım, ve diğerleri Ayşe’yi gülümseyerek dinlerken, birden tedirgin olmuşlardı. Bu “mimik uzmanını!” kızdırmaya gelmezdi hakikaten.
_ Hadi Ayşe çay demlenmiştir, git bize çay getir! Dedi Müdüre hanım. Ayşe dışarı çıkarken de memurlara dönüp:
_ Bana bakın, bu “mimik uzmanı” nın yanında, mimiklerinize dikkat edin, çünkü hiç şakası yok! Diye de uyardı.”