Bugün, basının özgürlüğü adına verilen mücadelede bir kahramanın, Metin Göktepe'nin, ölüm yıl dönümünü anıyoruz. Göktepe, sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda insan hakları savunucusu ve özgürlük mücadelesinin sembol isimlerinden biri olarak hafızalarda yer etti.
Genç yaşında, 24 yaşında, Türkiye'nin aydınlanma yolunda ilerlemesine katkı sağlamış bir gazeteci olarak Göktepe, basın özgürlüğünü savunmak için kalemini ve cesaretini kullanmaktan çekinmedi. Ancak, onun adı maalesef basın özgürlüğü mücadelesindeki trajik bir hikayenin de simgesi oldu.
Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 tarihinde İstanbul'da polis şiddeti sonucu hayatını kaybetti. Göktepe, sadece bir haber peşinde koşarken gözaltına alındı ve gözaltında işkenceyle hayatını kaybetti. O gün, Türkiye'nin basın tarihine kara bir leke olarak geçti.
Göktepe'nin ölümü, basının sadece haber yapma özgürlüğünü değil, aynı zamanda insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü ilkesini savunma görevini hatırlatıyor. Gazetecilerin sadece kalemleri ve kameralarıyla değil, aynı zamanda insan haklarını savunma sorumluluğuyla hareket etmeleri gerektiğini vurguluyor.
Bugün, Metin Göktepe'yi anarken, hala devam eden basın özgürlüğü mücadelesini düşünmeliyiz. Gazeteciler, gerçekleri araştırma ve topluma duyurma görevlerini yerine getirirken güvende olmalıdır. Göktepe'nin ölümü, basın özgürlüğü konusunda yeterince ilerleme kaydedildiğini düşündürmüyorsa, bu mücadeleyi sürdürmek hepimizin sorumluluğudur.
Metin Göktepe'nin ardında bıraktığı boşluğu doldurmak için, basın özgürlüğüne verdiği mücadeleyi anlamak ve bu mücadeleyi ileriye taşımak zorundayız. Göktepe'nin anısını yaşatmak, basının özgürce iş yapabilmesi için mücadele etmek, onun en iyi anıtı olacaktır. Unutmayalım ki, özgür bir basın, özgür bir toplumun temelidir.