Bilindiği gibi, İstanbul, Avrupa ile Orta Doğu’yu birbirine
bağlayan tek yerleşim yeri. Hem bir Asya hem de bir Avrupa şehri. Bir dönem
Konstantinopolis ismiyle Bizans İmparatorluğu olarak bilinen Doğu Roma
İmparatorluğu’na başkentlik yapan ve daha sonra Osmanlı sultanlarının güç
merkezi haline gelmiş bu kentin adı Osmanlı güçlerinin ele geçirdikleri 1453
tarihi sonrası da aynı ad kullanılmaya devam etmiş.
Roma İmparatoru Constantinus, 330’lu yıllarda kente adına
koymuş ve Osmanlılar, 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet önderliğinde kenti ele
geçirdiklerinde Konstantinopolis’in adını resmi olarak değiştirmemişler.
Sonraları, Türkçe’de ‘şehre’ anlamına gelen ‘İstanpolin’ kelimesi kullanılmaya
başlanmış. Yüzyıllar geçtikçe, yerel dil yavaş yavaş değişmiş ve İstanpolin
sonunda İstanbul olmuş...
Britannica’ya göre, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin
ardından, Osmanlı Hanedanı idaresi 1922’de kaldırıldı ve 1923’te Türkiye
Cumhuriyeti doğdu. Kısa bir süre sonra 1930’da, Türk posta teşkilatı bazı
düzenlemelerin yapılması gerektiğine karar verdi ve İstanbul’u şehrin resmi adı
yapmayı seçti. Diğer kurumlar da posta teşkilatını izledi. Aynı yıl ABD
Dışişleri Bakanlığı ve dünyadaki diğer hükümetler resmi iletişimlerinde
İstanbul’u kullanmaya başladılar.
İsim değiştirmeyi küçümsememek lazım. Dilimize yerleşmiş
birçok yabancı kelime, bizi Türkçe düşünmekten nasıl uzaklaştırıyorsa,
Kentlerin ve bazı yerleşim yerlerinin yabancı isimlerle anılması, milli
algılarımıza engelleme de yapabilir. Algı yaratmak, bilinen psikolojik etki
araçlarından biridir. Benim 40 yıl önceleri bulunduğum yurt dışında, nereden
geldiğimi soranlara İstanbul deyince anlamamazlıktan gelenler vardı. Bazıları
da bilmiyordu. Israrla İstanbul deyince, anlamış gibi yaparak, İstanbul’un
adının ‘Kostantinapol’ olduğunu öne sürerlerdi. Yani aradan onca yıl geçmesine
rağmen İstanbul adının kabullenilmediğini anlamıştım.
BU Kostantinapol adının dini bir yönü de var. Roma
İmparatoru Kostantin’in ilk Hıristiyanlardan olduğu ve Hıristiyanlık adına
hareket ettiğinin etkisi olduğunu anlamak zor değil. Her ne kadar İstanbul ismi
her alanda kullanılıyorsa da, batının hafızasından silindiğini sanmıyorum.
Patrikhanenin dini misyonu gereği İslam’a sempati
duymadığını hepimiz biliriz. Patrikhane için ve Patrik için birçok yazarın
tarihi tespitleri vardır. Elbette dinlerini yaşayacaklar ama hafızalarının
derinliğinde Hırıstiyan alemi gibi İstanbul’u kaybetmenin öfkesini
silememişlerdir.
Bize düşen, Türkçeyi, Türkçe adları, Türk kültür ve tarihini
unutmadan, unutturmadan yolumuza devam etmek olmalı.
Hoşça kalın, Türk olarak kalın.