Bir önceki yazımda Türk siyasetinin tıkandığını, aynı ideolojilere sahip ve aynı tabana hitap eden partilerin amip gibi çoğaldığını ama hiçbirinin halkın güvenini kazanarak iktidara talip olacak konumda olmadığını ifade etmiştim.

Türk siyaset alanında ideolojik, kimlik ve inanç ekseninde yeterince parti vardır. Boş olan alan merkez siyasettir. AKP iktidarının tek korkusu merkez siyasetin yeniden doğmasıdır. Bu parti mevcutlardan biri olabileceği gibi yeni bir oluşum da olabilir. Türk siyasetinin ayrılıkları ya da farklılıkları çatıştıran değil ortak değerlerde buluşturan bir anlayışa sahip olması gerekir.

Merkez siyasetin genel özelliklerini belirtirsem, konuyu daha iyi anlatmış olacağım.

  • Merkez siyaset; kendisini herhangi bir ideoloji ile sınırlamayan, ülkenin kurucu değerlerine sahip çıkan, siyasi yelpazenin birden çok unsurunu bir arada tutabilen, kimlik ve inanç siyasetini öne çıkarmayan bir yapıyı ifade eder. 
  • Merkez siyaset; halkın milli ve manevi değerlerine sahip çıkar. Kimsenin inancından ve kimliğinden dolayı dışlanmasını kabul etmez. Bu yönü ile devletin “laik” olmasını savunur. Bu düşüncenin ana teması salt "merkez sağ siyaset" değil, tam demokrasi ve hukukun üstünlüğünü esas almasıdır.
  • Merkez siyaset; “Kalkınmayı, hukuku, adaleti, serbest piyasayı, üretimi, eşit yurttaşlığı, fikir-inanç-din ve vicdan hürriyeti, toplumsal uzlaşı ve barışı önceler, önemser. “
  • Merkez siyaset; demokratik ve sosyal hukuk devletini benimser. Temel hak ve özgürlükleri taviz vermeden savunur. Çoğunluğun yönetiminde azınlığın mağdur edilmemesini esas alır.
  • Merkez siyaset; “sivil- demokratik” siyaseti benimser.  Askeri ya da sivil darbelere ve vesayet anlayışına karşıdır. “Meşruiyetini doğrudan toplumdan, hukuktan, demokrasiden, çoğulculuktan, orta yol ve makuliyetten alır.”
  • Merkez siyaset; genel olarak sağ tabana (milliyetçi-muhafazakâr) yaslansa da kendini merkez sağ veya merkez sol kavramlarıyla tanımlamaktan kaçınır. “Önemli olan partinin tüzüğünü benimsemek ve ülkenin ortak değerlerine birlikte sahip çıkmaktır” anlayışını kabul eder.
  • Merkez siyaset; ülkemizin geleceğini ve toplumsal barışımızı her şeyden önemli görür. “Otoriter/totaliter siyaset” ve “siyasete müdahale” gibi demokratik siyaseti engelleyen faktörleri reddeder. Çünkü devlete karşı milletten yanadır. Halkın hakkını, hukukunu devlete karşı savunur. "Vatan-millet-bayrak-beka" gibi gerekçelerle devleti milletten ve hukuktan üstün tutmaz. Bununla birlikte, devlet olmadan milletin olamayacağı bilinci ile “güçlü devlet” ilkesine bağlı kalır.
  • Merkez siyaset; Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere farklı unsurları, inanç ve dini farklılıkları, demokrasi projesine dahil etmek ister. Onları siyasi çıkar ve hamaset merkezli olarak düşünmez.
  • Merkez siyaset; merkezden, yani devlet ve kurucu değerlerden uzaklaşan farklı unsurları ve çevreyi, yeniden devlete yakınlaştırmak için çaba gösterir. Hazırladığı “demokrasi projesi” ile demokratik hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesine rıza göstermez.
  • Merkez siyaset; tek adam ya da lider sultası yerine “demokratik liderlik anlayışını” kabul eder ve parti içi demokrasinin gerekliliğine inanır. 
  • Merkez siyaset; siyasi partilerin stratejilerini ve aday seçimlerini parti organlarında değil de özel ofislerde parti dışı odaklarla belirlenmesini kabul etmez. Ülkemizde; demokratik, açık, şeffaf bir siyaseti ilke olarak benimser.
  • Merkez siyaset; sivil toplum kuruluşlarının demokratik olarak yapılanmalarını ve her türlü düşüncenin şiddet içermediği ve bölücü olmadığı sürece ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine inanır.

Hangi parti, merkezin boşluğunu doldurabilir? İYİ Parti’nin tüzüğü ve kuruluş değerlerine bakıldığında merkezdeki boşluğu doldurması beklenirdi. Lakin İYİ Parti, şu ana kadar merkezdeki boşluğu doldurmaya yönelik bir gelişme gösteremedi. Çünkü yöneticiler ve parti kadroları yılların şekillendirdiği “katı milliyetçi” atmosferden çıkamıyorlar.

İYİ PARTİ lideri Müsavat Dervişoğlu, merkez siyasetin tarihi boyunca toplumun birlik ve beraberliğini sağladığına dikkat çekerek; "Bugün Türkiye'nin her zamankinden daha fazla birleştirici ve kucaklaştırıcı bir siyasi yönelime ihtiyaç duyduğu tartışmasızdır. Bu geleneği canlandırarak toplumsal barışı ve istikrarı yeniden tesis etmeliyiz" diyor. Lakin bunu gerçekleştirecek adımları ve radikal değişimleri yapabilir mi? 21. yüzyılda başarılı bir lider olmak, sadece yetkiyle değil, aynı zamanda vizyonla, empatiyle ve değişime açık olmakla mümkündür. 

Ya CHP?  CHP, konumu itibari ile “merkez sol” iddiasını sürdürmüş, “sosyal demokrat” çizgiyi kendisine siyasi alan olarak seçmiştir. Bu nedenle ne geçmişi ne de mevcut hali merkezdeki boşluğu dolduracak konumda değildir.” Ancak CHP, Türk siyasetinin ana damarlarından biridir. 

Bir fikir veya ideoloji; değişmez, gelişmez ve dönüşmez ise fosilleşir. Bu nedenle iktidara talip olan dürüst, çalışkan, yurtsever, birikimli ve donanımlı insanlar artık egolarını ve makamlarını bir kenara bırakıp, bir araya gelmeli; Türk siyaseti ile ilgili bir öz eleştiri, geçmişle yüzleşme ve demokrasi manifestosuyla ülkeye ve siyasete sahip çıkmaları gerekmektedir. Bu ihtiyaçtan öte bir zorunluluktur.” Çok sayıda partinin var olması bu gerçeği değiştirmez.

Türkiye, kendisini kurtarıcı olarak gören çok sayıdaki kurtarıcıdan kurtulduğu takdirde kurtulacak…Böylece siyasetin tıkanan ana damarlarından biri daha açılacaktır!