Sağ Dikey Reklam Alanı Genişlik: 160px Yükseklik: 600px
Antalya Haberleri
Antalya
PARÇALI BULUTLU
27°
Abbas’ın konuşması ve Filistin politikamız

Abbas’ın konuşması ve Filistin politikamız

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Temmuz sonlarında ABD ziyareti sırasında Kongre’deki konuşmasına ve konuşmanın Kongre üyeleri tarafından ayakta uzun uzadıya alkışlanmasına tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı şeref konuğu olarak TBMM'ye davet etmişti. Bu davete sağlık nedenleriyle başlangıçta ayak sürüyen Abbas, Erdoğan'ın ısrarı üzerine kabul etmek zorunda kalmıştı.

Mahmud Abbas'ın 15 Ağustos'ta TBMM'de yaptığı konuşma bu çerçevede gerçekleşti. Hamas lideri İsmail Haniye, Tahran'da bir suikast sonucu hayatını kaybetmeseydi o da TBMM üyelerine hitap edebilecekti. Olağanüstü toplanan TBMM Kurulu'nda, Abbas salona girişte ayakta alkışlandı. Abbas'ın konuşmasını Erdoğan ve siyasi partilerin liderleri dinlediler. Çeşitli ülkelerden diplomatik temsilciler de konuşmayı kordiplomatik locasından takip ettiler.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un konuşmasının ardından konuşan Abbas, Hamas lideri Haniye ve Filistinli şehitler için Fatiha okunmasını istedi. Abbas, Filistin topraklarını parçalayacak bir çözümü kabul etmeyeceklerini açıklayarak, güvenlik ve askeri yöntemlerin barış getirmeyeceğini söyledi. Çözüm kalmadığını ifade eden Abbas, Gazze'ye gitme kararı aldığını, ardından Kudüs’e gideceğini duyurdu. Filistinliler arasında ulusal uzlaşı için ulusal birliğin önemini belirtti. Tüm dünyayı sorumluluk almaya davet etti. İsrail’in yürüttüğü soykırımın asıl amacının, vatan topraklarından Filistinlileri söküp atmak olduğunu ifade etti. Gazze’nin Filistin Devleti'nin ayrılmaz asli bir parçası olduğunu, Filistin halkının teslim olmayacağını vurguladı. Filistin'e destek olan Türkiye'ye teşekkür ederek, Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan davaya müdahil olması, İsrail ile ticari ilişkilerini durdurması gibi adımları ve insani desteği nedeniyle Türkiye'ye minnettar olduklarını belirtti.  Abbas'ın konuşması ayakta alkışlandı. Konuşma, genel çerçevesi ve verdiği mesajlar açısından olumlu bulundu.

Hamas'ın 7 Ekim saldırıları, ardından İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının sürmesi ve insani durumun giderek ağırlaşması nedeniyle otoritesi giderek sarsılan Abbas, Ankara'ya en son 5 Mart'ta gelmişti. Bu kez gerçekleşen ziyarete bu denli önem verilmesinin nedeninin Ankara'nın tutum değişikliğinden kaynaklanmış olabileceği belirtiliyor. Bir diplomatik gözlemci “Abbas’ın bu şekilde ağırlanmasının tek anlamı olabilir. AKP, Hamas sayfasını kapatıyor. Dış baskıları da dikkate alarak Filistin denkleminde Abbas ve El Fetih denklemine dönüyor. Çünkü Hamasçılığın ne içerde ne dışarıda bir getirisi olmadı, zararından başka" diyor. Bir diğer diplomatik gözlemci, Gazze'yi yöneten Hamas'la Batı Şeria'daki Abbas yönetimi arasında derin görüş ayrılıkları bulunduğuna işaretle "AKP ideolojik olarak Hamas'ı seçti. Ankara’nın Hamas'ı seçmesiyle İsrail üzerinde baskı kurma olanağını kaybetti" diyor.

AKP, Hamas sayfasını kapatır, tutum değişikliğine girer mi, bilmiyorum. Girerse isabetli olur. Türkiye, AKP öncesi dönemde Abbas yönetimi ile yakın temas içinde olur, Filistin ve İsrail ile dengeli ilişkiler sürdürürdü. Bu şekilde özellikle insani konularda Filistin halkına daha büyük ölçüde ve kolaylıkla yardım ve destek imkânı bulurdu. Sürdürülen bu dengeli ilişkilerden Filistinliler de memnundu. AKP'nin Hamas'a yaklaşması ve iç politik saiklerle yapılan hamasi açıklamalar, konuşmalar Türkiye'nin sürdürdüğü bu politikaya büyük darbe vurdu. Dileğim başka alanlarda olduğu gibi bu alanda da bir U dönüşü yapılsın.

Özellikle Yeniden Refah Partisi'nin baskıları, AKP'yi İsrail’e karşı birtakım adımlar atmaya zorluyor. Bu çerçevede Türkiye, İsrail ile ticareti durdurdu, Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan davaya müdahil oldu. AKP'nin iç politik saiklerle dış politikayı kullanmasının, dış politika açısından ileride ülkenin başına ağrıtabilecek gelişmelere yol açabileceği hiç hesap edilmiyor.  Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan davaya müdahil olunmasının ileride dış politika alanında olumsuz yansımaları olabileceği göz ardı ediliyor. Keza, İsrail ile kesilen ticaretin de ticari alanda olumsuz yansımaları pek tartışılmıyor. Uzun süredir ateşkes çağrılarında bulunan ve iki devletli çözümü savunan Türkiye’nin, çözüm sürecinin dışında tutulmasının ve etkin bir rol verilmemesinin nedenleri de pek tartışılmıyor...

90'lı yılların başlarında Dışişleri Bakanlığı'nda takip ettiğim konulardan biri de Filistin sorunu idi. Filistin halkının haklı davasını her daim desteklerdik. Barış süreçlerinde yer almaya çalışırdık. Her iki tarafla dengeli ilişkilerimiz sayesinde yıllardır çözülemeyen sorunu adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasında katkımız olabileceğini söylerdik.  Ancak her nedense ilgili ülkeler bizim bu konudaki girişimlerimize pek sıcak bakmazlardı. Israrlı girişimlerimizle bazı tali konularda devreye girerdik. Bugün de durumun pek farklı olmadığı görülüyor. Oysa gerçekten Türkiye sorunun çözümünde önemli katkılarda bulunabilecek konumda. Bu konuda dikkatli davranması gereken en önemli hususlar ise, dış politika konularının iç politikaya malzeme yapılmaktan kaçınılması, daha dengeli bir tutum takınılması, bu konulardaki konuşmaların, açıklamaların daha özenle kaleme alınması, hamasetten uzak durulması.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *