Darbe dönemlerinde bile gölgede bırakan bir süreci yaşıyoruz.

TRT 1'de yayımlanan "Seksenler" adlı dizide 1980 darbesinde kesitler verilirken, günümüze de göndermeler yapılıyor.

Tam bir 'Korku İmparatorluğu' hakim oldu ülkeye.

İnsanlar mutsuz, tedirgin, kaygılı..

Bir yandan terör her gün evlatlarımızı katlediyor, diğer yandan Kahraman Türk Ordusu'nun komutanları demir parmaklıklar arasında yaşam mücadelesi veriyor.

Bununla kalınmıyor, komutanlar ağır hapis cezalarına çarptırılıyor, babalık, annelik hakları ellerinden alınıyor.

Kimin ne zaman neyle suçlanıp, gözaltına alınacağı, tutuklanacağı bilinmiyor.

Hukukçuların savunma hakları ellerinden alınıyor.

Durum gerçekten çok vahim.

Herkese 'potansiyel suçlu" gözüyle bakılıyor.

Vatandaş, "Acaba izleniyor muyum, dinleniyor muyum, fişleniyor muyum ?" kuşkusuyla yaşıyor.

Toplumun ruh sağlığı ciddi biçimde bozuldu.

Kişi hak ve özgürlükleri Anayasa ile güvence altına alınmış olmasına rağmen yasa dışı dinlemeler, fişlemeler devam ediyor.

Dinlenme, izlenme bir yana fişlenme gibi son derece ürkütücü bir durumla da kaşı karşıya toplum.

Fişlenenler için neler yazıldığı bilinmiyor.

Yani arkadaşların canı nasıl istiyorsa, paşa gönülleri nasıl uygun görüyorsa öyle yazılıyor.

Örnek mi ?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dinlenme ve fişlenme skandalı.

28 Mart sürecinde Batı Çalışma Grubu Kılıçdaroğlu'nu, "Faşist, Komünist, Aczimendi" diye fişlemiş.

Şok bir fişleme, Kılıçdaroğlu, bu işin peşine bırakmayıp, Başbakanlık aleyhine 100 bin liralık tazminat davası açıyor ve de kaybediyor.

Kılıçdaroğlu, böyle fişleniyorsa, muhalefet milletvekilleri, il ve ilçe başkanları ile yöneticiler, muhalefet partilerinin üyeleri, belediye ve il genel meclisi üyeleri, sivil toplum kuruluşlarının başkan, yönetici ve üyeleri için tehlike daha da büyük.

Hele sesini çıkaran, olumsuzluklara karşı direnen, düşündüğünü net bir şekilde ortaya koyanların durumu daha da vahim.

CHP'nin Genel Başkanı fişleme ile kendisine yöneltilen çirkin yakıştırmalara karşı açtığı davayı kaybediyorsa, vatandaşın vay haline.

Şöyle bir süreç yaşanıyor.

Ya iktidardan yanasın, ya da düşmansın..

Her an her şey olabilir, aslı astarı olmayan bir suçla gözaltına alınabilir, tutuklanabilirsiniz.

Ama, iktidara yakın olmayan, muhalefet edenleri sindirmek, ürkütmek, korkutmak, itibarsızlaştırmak. Kişileri, ailesini, çocuklarını, temsil ettiği kurumları kamuoyunun önünde zor durumda bırakmak.

Türkiye genelinde olduğu gibi Antalya'da da bu tür olaylar ne yazık ki oluyor.

Bir ihbar üzerine gözaltına alınan ve CHP'den belediye başkan adayı olan bir vatandaş suçsuzluğunu kanıtlasa bile tutuklanabiliyor.

Öylesine sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz ki, insanlar telefonla konuşmaktan, herhangi bir konuda fikir beyan etmekten, düşüncelerini başkaları ile paylaşmaktan korkar oldular.

1980 darbesi sonrasında Netekim Paşa, " 5 kişinin bir araya gelmesi suçtur" fetvası vermişti.

Şimdi böyle bir yasak yok ama, bilişim teknolojisi öylesine gelişti ki insanların yatak odasını bile dinliyorlar.

Kişinin en mahrem alanı olan yatak odasına kadar girilmesi durumunda yaşadığı sıkıntıyı bir düşünün.

Hele yönetim kademesinde olanlar, mevki ve makam sahibi olanların yerine kendinizi bir koyun, dayanılması, sabredilmesi olanaksız bir şey.

Resmen kelle koltukta bir yaşam.

Tehlikenin nereden ve ne zaman, kimlerden ne şekilde geleceği belli olmayan bir süreç..

Demokratik hukuk devletinde böyle şeyler olur mu ?

İleri demokrasi  dedikleri bu olsa gerek..