Dün Türkiye’nin kara günlerinden birisiydi.

12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 39 yıl geçmesine rağmen acılar asla dinmedi.

Antalya Tabip Odası’nın dünkü açıklamasında vurgulandığı gibi 12 Eylül’le hesap bitmedi, bitmeyecek.

Acı ama gerçek o uğursuz 12 Eylül 1980 darbesi geride kalan 38 yılda ciddi olarak sorgulanmadı.

Darbeci paşaların Anayasa'ya koydurdukları madde nedeniyle bırakın sorgulamayı, yargılamayı, eleştiri bile doğru dürüst yapılmadı,  göstermelik yargılama sürecinin ise suyu çıktı.

12 Eylül askeri darbesi Antalya açısından daha da büyük önem taşıyor.

“Beşi bir yerde’ olarak tariflenen  Netekim Kenan ve diğer 4 komutan, Antalya'da sıkça boy gösterdiler.

Özellikle bayram tatilleri için Antalya'yı ve Karpuzkaldıran Askeri Tesisleri'ni seçtiler.

Doğal olarak Evren ve komutanlar gelince de Antalya'da telaş yaşandı, trafik aksadı, Karpuzkaldıran'a tatile gelenlerin ise huzuru kaçtı.

Dahası Evren ve beraberindekiler bayramın birinci günü güneş doğar doğmaz Karpuzkaldıran'da bayramlaşma düzenliyorlardı.

O bayramlaşma törenlerini unutmak olanaksız.

Karpuzkaldıran'a  davet edilen, daha doğrusu gelmelerini istenen gazete sahipleri, Sorumlu Yazı İşleri Müdürleri ve Temsilcilerine, yani koca koca adamlara tek tek elini öptürürdü Kenan Evren.

Benim gibi, "Sadece babamın elini öperim" diyenlerin de peşine adam takılır, aylarca izlettirilir, fişlenirdi.

Netekim Kenan, bu yüzden bana biraz şaşı bakardı..

Kenan Evren, Anadolu gezilerinde kendisini Atatürk yerine koyarak, Ata'nın o meşhur tren fotoğrafını verirken, Antalya'da İsmet İnönü'ye özenerek, 'çivileme' yapar, basının ünlü foto muhabirleri de Karpuzkaldıran Askeri Tesisleri'nin plajında yere bellerine kadar kıyafetleriyle denize girip, Netekim Paşa'nın çivilemesini görüntülemek için yarışırlardı.

Evren, emekli olduktan sorma da Antalya ziyaretlerine devam etti.

Netekim Paşa'nın emekli olduğu günlerde yaptığı bir Antalya gezisinde ilginç bir olay yaşandı.

Paşa, Karpuzkaldıran sakinlerinin bir kez daha keyfini kaçıran bu ziyaretinde yine çivilemesini yaptı, habercilere gazetecilik dersi verdi, ardından da kendisi için hazırlanan program için yola çıktı.

Kendisine köşk yaptırdığı Kurşunlu Şelalesi'ne gelindiğinde birden bire bir telaş başladı.

Paşa'ya ikram edilen ayran el çabukluğu ile masadan alındı, ardından da gezinin geri kalan bölümü iptal edilip, koruma araçları eşliğinde Kurşunlu'dan ayrıldı.

O dönemde 'Devlet Büyüklerini Koruma Görevi'ni de yapan Antalya Emniyet Müdür Yardımcısı Azmi Derin'e neler olduğunu sordum, "Gazetecisin, parçaları birleştir, neler olduğunu çözmen zor da değil" yanıtını verdi.

Azmin Derin'e, "Suikast girişimi mi oldu ?" sorusunu yönelttiğimde, hayır demedi, anlamlı bir şekilde güldü.

O dönemde Günaydın Gazetesi'nde çalışıyordum, haber ertesi gün sürmanşetten" Evren'e suikast girişimi" başlığıyla çıktı.

Vay sen misin böyle haber yapan, Paşa küplere bindi, beni sivil bir ekiple gazetenin bürosundan yaka parça alıp, Milta Tatil Köyü'ne, Evren'in huzuruna çıkardılar.

Netekim Paşa çok kızgındı, "Birkaç çapulcunun girişimini haber yaparak onlara cesaret veriyorsun" diyerek bağırmaya başladı.

Ardından da "Seni işten attıracağım, bunun hesabını vereceksin " şeklinde tehditler savurmaya başladı.

O günlerde  meslek büyüğümüz Altan Öymen, Evren'in anılarını kaleme alıyordu.

Yaşananları kaygı ile izleyen meslek büyüğüm Altan Öymen, araya girerek, "Paşam bu tür haberleri elbette gazeteciler yapar., Ayrıca İbrahim Akkaya kardeşimiz mesleğini de adam gibi yapmaya çalışan bir kardeşimizdir. Bu olay burada kapansın, duyulursa kıyamet kopar, gazeteci örgütleri ayağa kalkar, zor durumda kalırsınız. Ben Akkaya’ya kefilim" diye uyardı.

Sonuçta her gelişinde bana, " Akkaya çivileme yapacağım, makinen hazır mı ?" diye soran Evren Paşa, beni cezalandırmaktan Altan Öymen'in araya girmesiyle, belki de olası eleştirilerden çekindiği için vazgeçti, beni derdest eden sivil ekip, Antalya'ya getirdi.

Her 12 Eylül’de bu uğursuz olayı hatırlar, Netekim Paşa’ya iyi dileklerimi(!) iletirim..