ABD Kongresi’nde ayakta alkışlanan İsrail Devlet Başkanı Netanyahu, arkasına ABD’nin tam desteğini alır almaz, daha büyük bir güvenle ülkesine döndü. Tüm dünyaya gösterdiği bu destekle yoluna devam edebilir, rahatlıkla kan dökmeyi sürdürebilirdi.. Bir süre önce helikopter kazasında, Dışişleri Bakanı ve önemli devlet görevlileriyle birlikte hayatını kaybeden İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin yerine, yüzde 53,7 oy oranıyla 9. Cumhurbaşkanı seçilen Azeri kökenli Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılan Hamas Lideri İsmail Haniye ve koruması, kaldıkları çok korunaklı konutta uğradıkları saldırı sonucunda hayatlarını kaybettiler.. Aslında birkaç yıldır İsrail tarafından yapılan suikast saldırıları sonucunda hayatlarını kaybeden önemli İranlı komutan ve yöneticiler gibi, sekizinci Cumhurbaşkanı Reisi ve üst düzey yöneticiler de, helikopter kazası süsü verilerek İsrail tarafından öldürülmüştü.. İsrail’in yaptığı bütün bu suikast saldırılarına karşı, önemsiz birkaç füze atışının dışında sessiz kalan İran, kendi başkentinde Haniye’nin öldürülmesine sessiz kalacak mı, göreceğiz.. Ne var ki, dokuz milyon nüfuslu İsrail yıllardır, durmaksızın ve durdurulmaksızın devlet terörünü sürdürüyor. Hem de bütün dünyanın gözü önünde, kimseden çekinmeden.. Özellikle Filistin’ de, Gazze’de uyguladığı insanlık dışı saldırılarda çoğu kadın ve çocuktan oluşan binlerce Filistinli’yi katletti; katletmeye devam ediyor… ABD’ye göre, kendisinin yıllardır ambargo ile terbiye etmeye ve çevre ülkelerdeki üslerle kontrol etmeye çalıştığı İran’ı artık sıcak savaşın içine sokma zamanı geldi.. Şimdi İsrail, provokatif saldırılarla ısrarla İran’ı savaşa zorluyor ve kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışıyor.. Aslında İran’ın öyle göründüğü gibi bir askerî gücünün olmadığını da biliyor.. 1980-1988’deki İran-Irak savaşında da yüz binlerce insan hayatını kaybetmiş; savaşı her iki ülke de kazanamamıştı.. O tarihlerde de İran’ın ve Irak’ın askerî güçlerinin zayıflığı dikkatlerden kaçmamıştı. Zaten Saddam’ın ordusunun Körfez Savaşı’ndaki hâli, perişandı.. Son birkaç yıldır İsrail suikast saldırılarıyla öldürülen İranlı komutan, yönetici ve Cumhurbaşkanı’nın ardından hiçbir şey yapamayan İran’ın, son Haniye’ye yapılan saldırıyla kağıttan bir kaplan olduğu ortaya çıktı.. Kendi başkentinde Hamas liderini bile korumaktan âciz bir ülke konumuna düşerken, İslâm dünyasını da küçük düşürmekten geri kalmadı.. Ne var ki İsrail’in bu provokatif suikast saldırılarına ne kadar tahammül edebilir, bilinmez. İsrail ile gireceği sıcak savaşta ABD’nin safı her zaman bellidir.. İsrail’den yana, 5. ve 6. filoyu İran’a doğru harekete geçireceği de.. İran’ın, Çin’i yanına almasının pek bir işe yaramayacağı aşikâr.. Ukrayna savaşıyla yıpratılan Rusya ne yapar, bilinmez.. Kaldı ki İsrail’in, Rusya üzerindeki etkisi de, görünen bir gerçektir.. Aşağı yukarı İran’ın etrafındaki tüm ülkelerde ABD’nin üsleri mevcut.. Aslında bu üsler sayesinde ABD, yıllardır İran’ı gözlüyor, dinliyor ve kontrol ediyor.. Ülkemizde bulunan Kürecik üssü de bunlardan sadece bir tanesi.. Bütün bu üslerden elde edilen istihbarî bilgiler, belgeler ve veriler, elbette İsrail ile paylaşılıyor.. Dolayısıyla bir İran-İsrail savaşında İran zaten baştan dezavantajlı çıkıyor sahaya.. Peki İsrail’in bu akıl almaz saldırılarının tek hedefi İran mı? Elbette değil.. Allah korusun bir İran-İsrail savaşında Ortadoğu cayır cayır yanar.. Irak, Ürdün, Katar, Suriye, Mısır, Lübnan gibi ülkelerin yanısıra Türkiye’nin de bu savaşa girmesi kaçınılmaz olabilir.. Dolayısıyla Azerbaycan’ın da! Olası bir savaşın yenilenleri bellidir.. Galibi ise elbette baş aktör ABD olacaktır.. İran ve Azerbaycan coğrafyasındaki petrol ve doğal gaza yıllardır ağzı sulanarak bakan ABD, böylece hedefine ve amacına ulaşacaktır.. Bununla da kalmayıp dostu(!) Rusya ile daha yakından sarılıp kucaklaşacaktır! Bu son saldırısıyla İsrail, tüm dünyaya olduğu gibi aslında Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da mesaj veriyor elbette.. . Bütün bu sıcak gelişmelerin bize gösterdiği bir şey olmalı.. Evet, etrafımız ateşten bir çember gibi sarılı.. Bu riskli coğrafyada öncelikle kendi ülkemizi ve ülkemizin çıkarlarını düşünmeliyiz.. Zaten pek çok iç sorunla, özellikle ekonomik sorunlarla boğuşurken, bir de kendimizi bu ateşten çemberin içine atmamalıyız.. İkinci Dünya Savaşı’na girmemeyi başaran o güçlü devlet aklını yeniden çalıştırarak, ülkemizi ateşe atacak her türlü sıcak çatışmadan uzak durmalıyız.. Şu bir gerçek ki, ABD İran’ı yerse, sırada biz olabiliriz, unutmayalım.. Devir, efelenme devri değil, akıllı olma devri.. Ve devlet aklıyla hareket etme devri.. Elbette yıllarca Filistin’de hunharca katledilen binlerce Müslüman kardeşimize destek olacağız.. Ancak destek olmanın türlü türlü yolları var.. Tarihte önemli başarılar elde etmiş büyük Türk diplomasisini hayata geçirmenin zamanı gelmedi mi artık? Bırakalım boş lafları, boş sözleri; akıl, mantık ve gerçekçilikle hareket edelim.. Ülkemizi sıcak savaşa atmanın zamanı değil.. Zaten yapılan savaşlar da, vekâlet savaşlarından başka bir şey değil, unutmayalım.. Yapılmak istenen bizi sıcak savaşın içine sokmak. Suriye’de bunu başardılar.. Ne kazandık? Savaşın çöpü, çöplüğü bize kaldı.. O kadar.. Atacağımız her akıllı adım, yaptığı küstah paylaşımla ülkemize, bayrağımıza, Cumhurbaşkanımıza ve Atatürkümüz’e hakaret eden eli kanlı, hadsiz İsrail dışişleri bakanına bir tokat gibi inecektir. Vesselam….
Not: “Bu Kıyılar Bu Sahiller Kimin” başlıklı yazımızda Konyaaltı sahilinde vatandaşa yapılan haksız ve saygısız davranışı dile getirmiştik. Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanı Behiç Özdemir aradı ve konuyla ilgilendiklerini, yelken kulübüne gerekli uyarıların yapıldığını belirtti. Duyarlılığından dolayı kendisine teşekkür ederim..
“İnsan Olmak Başka Belediye Başkanı Olmak Başka” başlıklı yazımızla ilgili olarak arayan birkaç kişi, Belediye Başkanı Menderes Dal’ın, Basın Bürosu’nda çalışan Ali Köse ve Soner Kocaer’in Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne sürdüğünü, bunun üzerine Ali Köse’nin EYT’den emekli olmak, Soner Kocaer’in ise istifa etmek zorunda kaldığını, her ikisinin de beş aydır maaşlarını ve tazminatlarını alamadıklarını belirttiler. Başkan Menderes Dal’a buradan çağrımdır.. Adı geçen bu meslektaşlarımızın haklarının bir an önce ödenmesi bizi de memnun edecektir. Özellikle üç çocuğu ve ailesiyle zor durumda olan Soner Kocaer’in bir an önce hak edişlerinin ödenmesi gerekiyor.. Meslektaşlarımızın haklarının korunması konusunda Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve yönetimini de bu arada göreve davet ediyorum..