Sorudan önce, konuyu açıklayıp, ortak bir nokta bulmak, çözüme bir adım daha yaklaşmak demektir.
O halde, bir olaya nasıl ve hangi mantık ile bakmak gerekir.
Konuyu daha basite indirgemek ve anlaşılır kılmak için, yaşadığımız bir evrenin olduğu, bize de burada bir dünyanın düştüğü, o dünyanın da bir köşesinde durumu idare eder olduğumuzu itiraf edelim.
Çok ötesini karıştırmadan yaşadığımız dünyanın ister diyalektik, ister metafizik bakış açısından bir değişim geçirdiği kesim. Çevrenize bir bakın, dünden aynı kalan, değişmeyen ne var!..
Mevlana'nın bir sözü olarak bilinen, ancak aslında hocası Şems-i Tebrizi'nin olan dizelerde, “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” denilmektedir.
Demek ki, dün ile bugün arasında bile bir fark var.
Günümüz dünyası her şeyi bilime, getirmiş dayamıştır. İnanç sistemleri bile kendilerini bilimsel verilerle açıklamak durumundadır.
Bilimsel değişim ve gelişmeleri bilimsel felsefi bakış açısı ile ele alan ve inceleyen bilim dalı da "Diyalektik ve Tarihi Materyalizmdir".
Bir kısım çevre Marks'ı "emek-sermaye çelişkisi" açısından, bir kısım çevre de sofistik yaklaşımlarına bir çıkış yolu olarak "düşünme ve sorgulama" tekniği açısından önemsese de, hepsinin ortak noktası "Diyalektiktir".
Diyalektik de, olayları sorgular ve düşünürken çelişkiler üzerinden, değişim ve dönüşümler üzerinden konuları ele alıp, nitelik değişimlere evrim ve evrimci yaklaşım, nitelik değişimlerine ise de devrim ve devrimci yaklaşım ile analiz-sentez eder.
Elbette ki insanın yaşamında gün alması, çok gün görüp yaşaması "yaş" ile ilgili bir olay ve yaş almış anlamında, "yaşlı, yaşlılık" gibi kavramlar ile açıklansa da, bu konuda zamanla bir kısım toplumsal algılar yaratılmıştır.
Doğaya baktığımız zaman, dağlar, ovalar nehirler hatta denizler, okyanuslar bile bir değişim ve dönüşüm geçirirken, insan gibi yaşayan başka canlılarında evrimsel bir değişim ve dönüşüm geçirmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Binlerce yıllık evrimi içinde bitkiler, ağaçlar bile ne zaman çiçek açacaklarını, ne zaman meyve verip, olgunlaşacaklarını ve en yararlı yer ve zamanda yine meyvelerini doğanın parçası olarak sunacaklarını bildikleri gibi, kendilerinden sonrakilere de genetik kodları ile geçirler.
Doğanın "İnsan" denilen canlısı da böyledir.
İlk başlarda basit yaşamsal bilgileri öğrenirken zamanla, savaşmayı da öğrenip, kazandığı sürece yaşamayı hak eder.
Yaşamak yalnız ayakta kalmak, yarını görme süreci değildir.
Yaşamak, yaşamdan zevk almak, edinilen bilgi ve deneyimleri hem kendi yaşamında hem de çevresinde güzellikler yaratmaktır!..
Düşünsenize önünüzde yığılı o kadar bilgi, deneyim ve kazanılmış savaşın meyveleri dolu. Ve bunu da dilediğiniz gibi kullanabilme olanağına sahipsiniz.
Toplumların gelişmişlikleri, olanaklarını akılcı kullanıp kullanmadıkları ile de ilgilidir. Az gelişmiş toplumların en belirgin özelliklerinden birisi de, yönetsel ve karar verme mekanizmalarının yönetsel güce bağlı olarak şekillenmesidir.
Bilgi ve deneyim genellikle yok sayılır ve yeni kurallar konulur.
Yakın zamanlara kadar ülkelerin ve önemli kurumların yöneticileri bilgi ve deneyimleri ile ortaya çıkarlar idi.
En son Ukrayna'da yaşanan savaşa duygusal olarak değil de, akılcı olarak bakar isek bunu çok net görürüz. Eğitimli ve varlıklı bir ailenin haylaz oğlu, bir proje kapsamında yetiştirilmiş ve yine benzer süreçlerde de Rusya'da bir karşılık yaratılmıştır.
Dünya akıl ve deneyimden yoksun bir süreçte bunların ellerinde gün geçtikçe nükleer savaş daha da yaklaşmakta, ülkelerin dünyanın kaynağı, yok yere harcanmaktadır.
Dünyanın öteki yanında, okyanus ötesinde ise, akıl, bilgi ve olanakları kendi sınıfsal çıkarları çerçevesinde kullanan, bir bilgi, deneyim ve gün görmüşlük de ellerinde piyon gibi oynatmaktadır.
Gençlik güçtür, enerjidir, bir umuttur ama, hani bir zamanların bir reklamında geçerdi "kontrolsüz güç, güç değildir" diye.
Sorun gücün kimde olması değil, bilgi ve deneyim ile bunun yerli yerinde kullanılmasıdır. Yoksa, "akılsız başın cezasını ayaklar" çekermiş. O yüzden de dünyada da, ülkelerde de bu tür kolay kullanılmak üzere yaratılan güçlerin yıkıp yok ettikleri bir dünya ile karşı karşıyayız.
Ne garip bir çelişki, bir yandan eğitim ve bilgileri ile yepyeni bir dünya için uğraşan "Z kuşağı", diğer yanda da, çıkar çevrelerinin kullanımına elverişli "kuşaksız uşaklar".
Fark, bilgi, deneyim ve bunları görebilmek, belki de yaş almak, evrim süreci içinde "aklı başında" yaşlanmak olsa gerek!..
İbrahim uysal